MİL


Results for "MİL"

Philosophical Dictionary

Bayramîlik.

(Philosophical Dictionary) :
XV. yüzyılın ilk yarısında Hacı Bayram Velî'nin Ankara'da kurduğu öğreti... Bânınîliğin toplumcu olmayan genel anlamının en belli örneklerinden biridir. Nakşibendîlikle Halvetîliğin birleşmesidir. Amaç, Tanrılık birliğe erişmek ve Allah düşüncesi içinde erimektir. Koyu biçimidir, belli gecelerde zikredilecek Allah adları ve ayetler önceden bellilenmiştir. Bayramîlikten Bursalı Ömer Dedenin kurduğu Melâmiye, Aziz Mahmut Hüdaî'nin kurduğu Celvetiye, Ak Şemseddin'in kurduğu Şemsiye, Himmet Efendinin kurduğu Himmetiye, İbrahim Tennurî'nin kurduğu Tennuriye, İlyas Saruhanî'nin kurduğu İsviye gibi birçok kollar türemiştir.
Philosophical Dictionary

Melâmîlik.

(Philosophical Dictionary) :
Nişabur'da Ebu Hafs-ı Haddad (ölm. hicrî 260) ve Hamdun Kassar'ın (ölm. hicrî 271) kurduğu, insanın hem kendince hem de başkalarınca kınanmasını öngören gizemsel öğreti... Melâmîlik, kınanacak davranışlarla Tanrısal sevinci (melâmet neşesi) duymak düşüncesidir. Öteki gizemsel tarikatlardan ayırıcı niteliği, başka tarikatların uzun bekletişlerden sonra verdikleri gizi, tarikata girerken vermesidir. Melâmî daha yolun ilk adımında tümvarlık'ın bir parçası olduğunu öğrenerek ölümsüzlük sevincini duyar (Hak'ta fani olarak bakibillâh'ı zevk eder). Nerede yer bulunursa orada oturup birbirleriyle söyleşmekten başka hiç bir öğretime bağlı değildirler (muhabbette fena, sohbete devamda vefa, marifette beka). Başkaca hiç bir tören ya da zorunlukları yoktur (rüsum ve kuyudu ref tarik-ı tevhidin esasıdır)... XII. yüzyılda Kalenderîlikle birleşen Melâmîlik, XV. yüzyılda Bayramî şeyhi Bursalı Ömer Dede'nin elinde yeniden canlanmış, XIX. yüzyılda da Seyit Muhammet Nur'un yönetiminde en koyo biçimciliğe dönüşmüştür... Melâmîlik, antik çağ Yunan düşüncesinin kinik düşünürlerini andırır. Kendini kınamak ve kınatmak için fıçı içinde yatan kinik Diogenes'le köpeklere atılan artık yemekleri yiyen Melâmî şeyhi Hamza Bali bu benzerliğin pek çok örneklerinden biridir. bkz. Gizemcilik, İslâm Felsefesi, Kinizm.
Philosophical Dictionary

Millet Okulu.

(Philosophical Dictionary) :
(Os. Milas medresesi, Fr. Ecole de Milet). Felsefeyi başlatan okul... Dinsel düşünceden kendini sıyırarak bilimsel bir niteliğe dönüşen ilk düşünce anlamındaki felsefe, İ.Ö. VI. yüzyılda, antik çağ Yunanlılarının Miletos (İzmir'in güneyinde Balat köyü) kentinde başlamıştır. Antik çağ Yunan düşüncesinin ilk üç düşünürü Thales, Anaksimandros, Anaksimenes Miletlidir. Milet okulu'na, Efesli Herakleitos'u da kapsayarak, İyonya okulu (Os. Medrese-i Yunaniyye, Fr. Ecole Ionique) da denir. Bakışlarını din'den ayırıp doğa'ya çeviren ilk düşünürler bunlardır, Miletlilerin başlıca ayırıcı nitelikleri fizikçi, kendiliğinden özdekçi ve diyalektikçe oluşlarıdır. Evrendeki her şeyin kendisinden yapılmış olduğu ilk neden ya da ilk özdek (Yu. Arkhe) olarak ileri sürdükleri su, hava vb. gibi özdekleri de canlı olarak düşünmüşlerdir; çünkü bu özdekler yaratıcıdır ve bütün varlıklar bu ilk özdeklerden oluşmuştur. Bu yüzden Milet okulu'nun düşünsel tutumuna canlı özdekçilik denir. Miletliler, Aristoteles'in anlatımıyle bilinmektedir. (Aristoteles, Metafizik, A 3, 983, b 6-11, 20). Onların karşılık aradıkları "bütün nesnelerin yapılmış olduğu ilk özdek nedir?" sorusu da Aristoteles tarafından ortaya konulmuştur. Bu soru, bir açıdan fiziğin başlangıcı olduğu kadar bir başka açıdan da metafiziğin başlangıcı sayılabilir. Çünkü çeşitli dönüşümlere uğrayarak evrensel nesneleri meydana getiren ve böylece sürekli olarak devinen ilk özdeğin kendiliğinden değişmediğini ve neyse o kaldığını düşündürmektedir. Nitekim, çok geçmeden, "ilk neden nedir?" sorusunu "oluş nedir?" sorusu izlemiş ve İyonya'lıların değişirlik felsefesi, karşısında, Elea'lıların değişmezlik felsefesi'ni bulmuştur. Miletlilerin varsayımlarını daha önce gelişmiş, özellikle Mısır ve Babil, bilgileri üstüne kurdukları kesindir. Ne var ki onlar, büyük bir düşünsel aşama olarak, pratik çalışma'yı kuramsal çalışma'ya dönüştürmüşlerdir. Felsefenin ilk kurucuları sayılmaları da bu yüzdendir. İlk filozof Thales, antik çağ Yunanlılarının pratikte işe yarar özdeyişler ileri sürmüş bulunan yedi bilge'sinden biriydi. Thales "ilk neden sudur" demekle pratik yarar düşüncesinden kuramsal bilgi düşüncesine ilk sıçrayan kişi olarak önem kazanmıştır. Bu sıçrama, bilimsel uğraşının ilk adımı olarak nitelenir. Aristoteles şöyle der: "Felsefeyle ilk uğraşanlar, bütün nesnelerin ilk temel (Arkhe) inin özdek olduğunu sanıyorlardı. Kendisinden var olan bütün şeylerin çıktığı ve olkten meydana geldiği ve yok olarak ona döndüğü şeye - temel varlık olduğu gibi kalıyor, yalnız durumları değişiyor- öğe diyor, bunun var olanların ilk başlangıcı olduğunu söylüyor ve bundan ötürü, bu biçimdeki varlaşma olduğu gibi kaldığından, hiç bir şeyin meydana gelmediğini ve hiç bir şeyin de yok olmadığını düşünüyorlardı. Bu türlü felsefenin asıl başı olan Thales bunun su olduğunu söylüyor. Bu düşünceye, belki de, bütün varlıkalrın besininin nemli olduğunu ve sıcağın da bu nemden çıktığını ve onunla yaşadığını görerek varmıştır, bir de bütün nesnelerin tohumlarının yaratılışının nemli olmasından. lİlk temelse kendisinden her şeyin meydana geldiği şeydir. Su ise nemli şeylerin ilk temelidir. Ondan çok daha eskiler de tanrısal bir düşünceyle doğa üstüne böylesine düşünceler yürütmüşlerdir. Okenanos'la Tetbys'i meydana gelişin babası ve anası, tanrıların and'ını da kendilerinin Styks adını verdikleri su yapıyorlardı. En saygıdeğer şey en eski olan şeydir, and da en saygıdeğer şeydir". Thales'in yaşadığı çağda Miletos kenti, önemli toplumsal ve ekonomik gelişmeler içindeydi. Tarihçe Rostovtzeff, bu kentte, önce halkın egemen nolup soylu kişileri öldürdüğünü, sonra da soyluların egemen olarak halktan olanları diri diri yaktıklarını anlatır (Eski Dünyanın Tarihi, c. I, s. 204). Bu yüzden yoksullar ve yoksul insanların uğraşısı sanılan felsefe de küçümseniyordu. Aristoteles'in Politeia adlı yapıtında anlattığına göre Thales bu kanıyı da değiştirmiş ve astronomi bilgisiyle bol zeytin ürünü alınacağını bir yıl önceden hesaplayarak zeytinlikleri ucuza kapatıp zengin olmuştur. Aristoteles şöyle der: "Thales, böylece, dünyaya, filozofların isterlerse zengin olabileceklerini, ama tutkularının başka türden olması nedeniyle yoksulluğu yeğlediklerini de göstermiştir". Thales, sudan ve denizden, ondan çıkan bütün canlılıkla birlikte denizsel bir enginlik ve sonsuzluğu da anlıyordu. Kendisini izleyen Anaksimandros, Thales'in ilk nedin su'yun yerine, sonsuz ve sınırsız (Yu. Apeiron)lığı koyarken bu düşünceden esinlenmiş olmalıdır. Anaksimandros, bu deyimiyle, göğün sınırları içinde bulunan evrenin karşıtı olarak sınırsız'lığı ortaya koymuştu. (Diels, Doxagraphi Graeci, 376, 3-6). Anaksimandros'un bu varsayımı da, kendisini izleyecek olan Anaksimenes'in, bu sınırsızlık içinde, evrenlerin çokluğu varsayımını etkilemiş olmalıdır. Anaksimenes'in üçüncü ilk neden varsayımı olarak ileri sürdüğü hava (Yu. Aer, pneuma, psykhe) da bu sınırsızlığı ve sonsuzluğu kapsar. Anaksimenes, salt sınırsızlık'ın nesnelerin varlaşmasını açıklamayacağını düşünmüştür. Ona göre bu sınırsız özdek, seyrekleşip yoğunlaşmasıyle, nesneleri varlaştıran hava olmalıdır. Daha sonra Hippias ve Diogenes gibi düşünürler de yetiştirecek olan Milet okulunun, özellikle Thales'in, büyük önemi, insan düşüncesine yol göstermiş olmasıdır. bkz. Felsefe, İyonyalılar.
Sociological Dictionary

AİLE [İng. Family]:

(Sociological Dictionary) :
Nüfusu yenileme, milli kültürü taşıma, çocukları sosyalleştirme, ferdi yalnızlaştırmama, ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin fonksiyonlarının yerine getirildiği bir sosyal müessesedir. Toplumun temeli olan aile, (Anayasa m. 41) vazgeçilemeyen ve alternatifi olmayan ve toplumun en küçük birimi olarak kabul edilmektedir.L Play'e göre, fizikçi için atom, biyolog için hücre ne ise, sosyolog için de aile odur. (Kurtkan, A., 1978)Aile zaman içinde yapı değişikliklerine de uğramaktadır. Sanayileşme ve şehirleşmeye paralel olarak gelişen ve genişleyen bürokrasi ve sosyal organizasyonlar ailenin fonksiyonunu üstlenebilmiş değildir. 1994 Yılı "Aile Yılı" olarak ilân edilmiştir.Aileye kapitalis üretim ilişkileriin bir sonucu, burjuva toplumunun bir göstergesi gibi bakan ve bu yapı değiştikçe ailenin de ortadan kalkacağını ileri süren görüşler birer varsayım olmaktan öteye geçememiştir. (Zimmerman, C. C. 1964) Marx ve Engels aileye çatışan iki sınıflı bir toplumun minyatürü gibi bakmışlardır. (Vander Zanden, J. W., 1988)1970'li yıllarda her alanda kendini gösteren, özgürlükçülüğü ütopyalaştıran anlayış, korumacı ve sapmalardan uzaklaşan bir eğilime yerini bırakmıştır. Nitekim, ailenin korunması fikri bundan dolayı ön plana çıkmıştır. Serbest birleşme, ailenin alternatifi olamamıştır.Meselâ, ABD'ye "yeni cinsel muhafazakârlık" akımı görülmekte, "ikinci evlilik aileleri" teşvik görmekte, "ilişki"nin basit bir kalıptan uzaklaşarak tekrar duygunun ağırlık taşıdığı "aşk"a dönüştüğü görülmektedir. (Aile Politikaları Karşılaştırmalı Ülkeler Panoraması, 1991)Aile ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiler hem Kurumlar Sosyolojisinin, hem de iktisat Sosyolojisinin ilgi alanına girmektedir. (Erkal, M. E., 1994)Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu'na göre, sanayileşme ve şehirleşme olguları ile "sosyal yakınlık" öne çıkarken, "kan yakınlığı" nisbî olarak önemini kaybetmektedir. (Bilgiseven, A.K., 1987) Prof. Dr. A. K. Bilgiseven bunu "sosyal akrabalık" olarak kavramlaştırmıştır.Aile sadece bir ekonomik menfaat birliği değildir. Onu bir şirket, kooperatif gibi görmek yanlıştır. Kadının ekonomik bakımdan güçlenmesi ve çalışması ile aileyi mutlaka terk edeceği şekildeki bir yaklaşım doğru değildir.Çeşitli yapı özellikleri açısından aile; içten evlenme (endogami), dıştan evlenme (eksogami), çok eşle evlilik (poligami), tek eşle evlenme (monogami), çok kadınla evlenme (poligini), çok erkekle evlilik (poliandri) ana soyuna dayalı (matriyarkal), baba soyuna dayalı (patriyarkal), çekirdek aile (nuclear family), geniş aile (extended family) başlakları ile ele alınabilir.
Sociological Dictionary

ASİMİLASYON (ERİTMEN [İng. Assimilation]:

(Sociological Dictionary) :
Aralarında ayırdedebilecek kültürel (yaşama tarzı) farklar bulanan, fert ve sosyal grupların belirli bir sosyal girup veya hâkim (dominant) kültüre benzeştirilme sürecidir.Eritme (asimilasyon), ister tam, ister kismî olsun veya şiddeti farklı bulunsun,fertlerin veya grupların benzer olmayan davranışlarının, değer hükümlerinin benzer hale getirilmesi sürecidir. (Ogburn, F. and Nimkoff, F., 1964)Eritmeci bir politika ile azınlık grubun ana grupla sosyal mesafeye dayanan özellikleri ve hayat tarzı hâkim gruba uydurulmaya çalışılır. (Goodman, N., 1992) Eritmede kültürel baskı geçerlidir. Meselâ, Bulgaristan'da 1980'li yıllarda yasal bir etnik azınlık olan Türkler, zorla Slavlaştırılmak sürecine sokulmuş ve isimleri bile değiştirilmiş, ibaret ve yaşama hakları ellerinden alınmıştır. Kıbrıs'da Türkler 1960'lı yıllardan itibaren eritilmek hatta yok edilmeye çalışılmıştır. Kerkük Türkleri ya Araplaştırılmak, ya da Kürtleştirilmek şeklinde kültürel baskılarla karşılaşmıştır. Yunanistan Lozan Antalaşmasına rağmen, yasal Müslüman Türk azınlığın eritilmesi için bir çok yolu denemiş, insan hakları ihlâllerini âdet haline getirmiştir. Türk azınlığın sadece Müslüman Yunanlı olduğunu kabul ettirmeye çalışmıştır.Eritme (asimilasyon), farklı dil, din, örf ve âdet, ideal ve ahlâk anlayışına sahip gruplar arasında geçerlidir.Eritme maksatlı ve birlirli bir politikanın sonunda ortaya çıkabilir. Asimilasyon farklı ölçülerde de olsa zorlayıcı, yönlendirici bir politikanın sonucudur. Uyum (accommodation) kendiliğinden serbest kültür teması ile ortaya çıkmasına rağmen, eritme bundan farklıdır.