dağ


Results for "dağ"

Turkish - Turkish dictionary

DAĞ

(Turkish - Turkish dictionary) :
is. Kızgın demirle vurulan damga.
Ottoman - Turkish Dictionary

DÂG

(Ottoman - Turkish Dictionary) :
f. Yanık yarası. * İnsan veya hayvan vücuduna kızgın demirle vurulan damga.
Azerbaijani - Turkish Dictionary

dağ

(Azerbaijani - Turkish Dictionary) :
gam,keder
Dream Dictionary of Phrase

DAĞ

(Dream Dictionary of Phrase) :
Dağ görmek yöneticilik, mülk ve önder, zafer bulma ve rahata erme ile tabir edilir Dağın üzerinde bulunmak kadri yüce birine yakın olmaya, Dağı çıkarak tepesine ulaşmak yüksek bir idarecinin himayesine yahut büyük bir memuriyete, Dağdan inmek makam ve rüütbe kaybetmeye, Dağdan düşmek halk içinde değer yitirmeye ve dince eksikliğe, düşerek bir yerini incitmek yahut kırmak meydana gelecek zarara, Dağın yerinden kopması bir devletin yahut zihniyetin çökmesine ve halkının dağılmasına, Dağın titremesi milletin uyanmasına, titremeyle birlikte çatlaklar oluşması yönetim zaafiyetine, Dağın yanması devlet başkanını vefatına, Dağda görülen yeşil ağaçlar ve her türlü güzellik yönetimdekilerin iyi niyetli gayretlerine yahut kişiye devletten ulaşacak ihsan ve ilgiye, Dağı çıplak ve sadece toprak olarak görmek yöneticilerin topluma faydası olmadığına, Dağın diken ve çalılarla kaplı olduğunu görmek ısırıcı ve kopluma ancak zararı dokunan yönetime, Dağda vahşi hayvanları görmek, devlet kademesinde zararlı iş gören yahut kamu malına zarar veren yöneticilere, Dağda gezinmek, bulunduğu ülkenin güzellik ve nimetlerinden istifade etmeye yahut yönetim ve devlet hakkında bilgi sahibi olmaya, Dağın fare vs. doğurması umulan şeylerin boşü çokmüsonü, Dağın oğlan doğurması o ülke için hayırlı ve dirayetli bir yöneticinin geleceğine, Kız doğurması, ülkenin bolluk ve bereket görmesine, Dağa kar yahut yağmur yağması devlet ve millet için hayra; taş, çamur vs. yağması devlet ve milletin karşı karşıya kalacağı musibetlere, Dağda b
Turkish - English dictionary

dağ

(Turkish - English dictionary) :
1. mountain. 2. heap, mound. adamı man completely lacking in refinement. lar anası huge woman. ayısı country bumpkin, yokel, lout. başı 1. mountain top, summit. 2. remote place, place that is far removed from a town or city. 3. wild and lawless place. da büyümüş uncouth, coarse, unrefined. a çıkmak to become an outlaw (who lives in the mountains); to take to the mountains in order to escape the law. dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur. proverb People can always reunite someday. ları devirmek to accomplish Herculean tasks. doğura doğura bir fare doğurmuş. colloq. Our expectations were built up only to be let down in a big way. lara düşmek to lose everything, be destitute and homeless; to wander around in sorrow and bewilderment. eteği 1. the skirt of a mountain. 2. piedmont. geçidi mountain pass. dan gelip bağdakini kovmak for an upstart to come in and try to oust the old-timers. dan gelmiş uncouth, loutish. dağ/lar gibi 1. huge, tall and hulking. 2. in a huge pile; in huge piles. dağ/lar kadar a mountain of, a huge quantity of. a kaldırmak /ı/ to take (someone) forcibly to a remote place. kitlesi geol. massif. savaşı mountain warfare. sırtı ridge of a mountain. silsilesi mountain range. ların şenliği colloq. bear. taş 1. all around, as far as the eye can see, everywhere. 2. a huge quantity of, a mountain of. 3. in a huge quantity. lara taşlara! God preserve us from it! (expression used when a calamity is mentioned).