eleştiri


Results for "eleştiri"

Turkish - Kurdish Dictionary

eleştiri

(Turkish - Kurdish Dictionary) :
rexne.
Turkish - Turkish dictionary

ELEŞTİRİ

(Turkish - Turkish dictionary) :
is. Bir sanat eserine estetik ve teknik ölçülere göre değerlendirme, tenkit.
Turkish - Turkish dictionary

ÖZELEŞTİRİ

(Turkish - Turkish dictionary) :
b.f. Bir kimsenin kendi davranışlarını yargılaması, otokritik.
Philosophical Dictionary

Eleştiri Çağı.

(Philosophical Dictionary) :
Evrim yasası, düşünce alanında da işler: Her düşünce, kendi karşıtıyle çatışarak oluşur. Bu çatışma, eleştiriyle gerçekleşir. Düşünce, hem kendi karşıtıyle hem de çevresindeki düşüncelerle çatışır; demek ki hem kendisini hem de çevresini eleştirir. Ancak bu eleştiri, birçağa damgasını vuran genel düşünce gelişimi içinde, unun soyutlayıp ayrıca ele almadıkça kendini belli etmez. Öyle bir zaman gelir ki eleştiri, genelleşir ve çağa damgasını vurur, eşdeyişle o çağın genel düşüncesi eleştiri düşüncesi olur. O zaman o çağa eleştiri çağı adı verilir. Felsefe düşüncesi, antik çağ Yunanlılarından günümüze gelinceye kadar yirmi yedi yüzyıllık uzun bir süre içinde iki büyük eleştiri çağı geçirmiştir. Biri, Yunan felsefesinde bilgicilerle (sofistler) başlar ve Protagoras, Gorgias, Hippias, Prodikos, Sokrates, Aristippos ve Hedoncularını, Antistenes ve kiniklerini, Euklides ve Megara okulunu kapsar. Eleştiri, eski değerleri iyice hırpalayıp yeni ve daha yüksek bir aşamaya imkân hazırladıktan sonra yeniden büyük sistemler belirir. Platon, Aristoteles, Epikuros, ortaçağ Hıristiyan felsefesi, Giordano, Bruno, Descartes, Spinoza, Leibniz bu ilk Yunan eleştirisinin üstünde yükselirler. Oysa her birinin içsel ve çevresel eleştirisi yeniden büyümeye ve genelleşmeye yönelir. İkinci eleştiri çağı, ilkinden yüzyıllarca sonra, XVII. yüzyıl Avrupasında İngiliz düşünürü John Lockela açılır. Berkeley, Condillac,Fransız maddecileri, Hume, Kant, Fichte, Schelling, Hegel ve Auguste Comte'la izlerinde yürüyenlere kadar sürüp gelir. İminci eleştiri çağı diyalektik gereği birincisini de kapsadığından, çok daha büyük ve anlamlıdır. Üçüncü eleştiri çağı, en üstün aşama olarak, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Marksçılıkla gerçekleşmiştir.
Philosophical Dictionary

Eleştiricilik.

(Philosophical Dictionary) :
(Os. Tenkidiyye mezhebi, Fr. Criticisme, Al. Kriticismus, İng. Criticism, İt. Criticismo). Alman düşünüü Immanuel kant'ın öğretisi... Kant'a göre felsefe araştırması, bir değerlendirme (eleştiri) olmalıdır. Felsefe, us (Al. Vernunft)la yapılıyor. Öyleyse usu değerlendirmek, onun ne olduğunu ve ne olmadığını iyici bilmek gerek. Felsefe nasıl bir usla yapılıyor?.. Deneyden yararlanmayan bir salt us (Os. Akl-ı mahz, Fr. Raison pure, Al. Reinen vernunft) la. Öyleyse salt us nedir?.. Kant'ın üç büyük yapıtından ilki olan Salt Usun eleştirisi (Kritik der Reinen Vernunft, 1781) bu sorunun kaşılığını araştırır. Salt us, duyarlığın (Al. Sinlichkeit) verilerinden alınmış olan (a priori) bir bilgiyi gerçekleştirdiği iddiasındadır. Buysa nesneler düzenini aşarak düşünce düzenine yükselmek demektir. İyleyse salt usun bilme yöntemi bir aşkınlık yöntemi'dir. Salt us bu yöntemle gerçek bir bilgi edinebbilir mi?.. Öyleyse bilgi nedir, önce onu tanımlamak gerek. Kant'a göre her bilgi, bir yargı (al. Urteil) dir. Ne var ki her yargı, bir bilgi (Al. Kenntnis) değildir. Örneğin "her cisim yer kaplar" yargısı bize yeni bir bilgi vermez, çünkü "yargısı bize yeni bir bilgi vermez, çünkü "cisim" kavramı esasen "yer kaplamayı" içerir; bu yük ağırdır" yargısı bize yeni bir bilgi verir, çünkü "yük" kavramı kendiliğinden ağır ya da hafif olduğunu bildirmez; burada, ötekinin tersine, bir çözümleme değil bir bireştirme yapıyoruz ve "yük kavramıyle "ağır" kavramını bireştirerek yeni bir bilgi elde ediyoruz. Demek ki bize bilgi veren yargılar, çözümsel yargılar değil bireşimsel yargılar 'dır. Salt us bu bireşimsel yargıyı aşkınlık yöntemiyle deneyi aşarak gerçekleştirebilir mi? Kant bu soruya kesin olarak şu karşılığı veriyor: Gerçekleştiremez. Böylece metafiziği kesin olarak yıkmış oluyor: Salt us, deneyden yararlanmadan hiç bir bilgi gerçekleştiremez. Öyleyse metafizik tasarımlar, insanların romantik düşlerinden başka bir şey değildirler. (Bu vargı, Kant'ın özdekçi yanını belirtir ve Engels bunun içindir ki kendisine utangaç özdekçi der). Kant öncesi felsefenin tanrılaştırdığı us, böylelikle tahtından indirilmiş olmaktadır; artık, aşkınlık yöntemiyle çalışan salt usa güvenilmeyecektir. Kant araştırmakta, eşanlamda eleştirmekte devam ediyor: salt us, bireşimsel yargı olan bilgi'yi niçin gerçekleştiremez?... Çünkü us, sadece bir bireştirme işini gerçekleştirmektedir ve bu iş için gerekli gereçleri nesneler düzeninden almaktadır. elimizle tuttuğumuz taşı yere bırakınca onun düştüğünü görüyoruz ve ancak ondan sonradır ki (a posteriori) "Bırakılan taş düşer" bilgisini edinebiliyoruz. Bu deneyi yapmadan önce (a priori) bu konuda hiç bir bilgimiz olamaz. Bize bu gereçleri veren duyarlık'tır. Duyarlık, bu gereçleri bize nasıl veriyor?... Zaman ve mekân içinde veriyor. Oysa nesneler düzeninde zaman ve mekân diye bir şey yoktur. demek ki bunlar duyarlığın dışardan almadığı, kendinden çıkardığı bir şeylerdir ve duyarlık bunları katmadan, dışardan aldığı hiç bir şeyi bize gönderemez. Bunlar, deneyden elde edilemeyeceklerine göre, usun verileri olamaz. Çünkü küçük çocuklar zaman ve uzayı düşünmeksizin bilirler, hiç bir ussal işlemi gerçekleştiremedikleri halde sevdikleri şeylere yaklaşır ve sevmedikleri şeylerden uzaklaşırlar. öyleyse, duyarlık, ne n8esneler düzeninden ne de düşünce düzeninden aldığı bu şeyleri nasıl elde etmiştir?.. Kant, bu soruya, kendine özgü bir kaşılık veriyor: Sezi (Al. Anschauung) ile. Kant'a göre bunlar birer biçim'dir. ve ancak duyarlığın sezişiyle elde edilebilir. Zaman iç duyarlığın biçimidir, içimizden gelen her duygu zamanla birliktedir; mekân dış duyarlığın biçimidir, dışımızdan gelen her duygu mekânla birliktedir. Katılmadıkları hiç bir duyumun gerçekleşemeyeceği bu biçimler, usun verileri olmadıkları halde deneyüstü (Al. Transzendentale) dürler. Deneyden çıkarılmamışlardır ama bunlarsız da deney yapılamaz. Görüldüğü gibi, Kant, artık aşkın (Al. Transzendent) kavramından deneyüstü (Al. aTranszendental) kavramına geçmektedir; ona göre aşkın bilgi olamaz ama deneyüstü bilgi olabilir. Bir soru daha gerekiyor: Deneyden gelen verilere duyarlığın seziyle elde ettiği biçimlerin katılması, bilimsel bir bilgiyi gerçekleştirmeye yeter mi?.. Yetmeyeceğini söyleyen kant, sonunda, usa deneyüstü bir görev bulmuştur: Bireştirme işi. Kant'a göre us bu gürevi gerçekleştirmeseydi, ne duyuların verileri ve ne de duyarlığın katkıları bilimsel bilgiyi gerçekleştirebilirdi. Öyleyse us, bu bireştirme işini nasıl yapıyor?.. Duyarlığın katkısıyle birlikte gelen bilgi gereçlerini düzenleyici kalıplara (Tr. Ulam, Al. Kategorie) sokarak. us, bu kalıpları ne deneyden ve ne de duyarlığın sezisinden almıştır; bu kalıplar onda temel olarak vardırlar ve kendisiyele birliktedirler. Demekki, Kant'a göre bilgi, gene de, nesneler düzeninde değil, usun düşünme düzeninde (Al. Verstand) gerçekleşmektedir. Kant, böylelikle kendi düşünme yöntemini de bulmuş oluyor: Deneyüstü yöntem (Al. Transzendental methode). Kendi kurduğu bu terimle, eleştirici bakışını dilegetirerek, bilginin duyuların ürünü olduğunu savunan duyumculuk'la anlığın ürünü olduğunu savunan anlıkçılık'ın üstüne aşıyor ve gerçeğin, her ikisinin birleşik bir üstünde'liğinde olduğunu ileri sürüyor. Önemli olan şudur ki, Kant, deneyüstü'ne deney'le bağıntı'sını kesmeden çıkmaktadır. Us, bireştirme göerevini gerçekleştiriken deneyle bağıntısını koparırsa-ki fiziğin üstüne yükselme anlamında metafizik budur- aşkın'ın alanına girer ve köksüz düşler kurmaya başlar. kant'ın deneyüstücülüğü, bir bağıntıcı deneyüstücülük'tür. Bu düzeyde ancak deneyden gelen veriler bireştirilir, salt usun kurguları bireştirilemez. Usun bireştirici kalıpları, deneyle hiç bir ilgileri olmayan ve deneyden çıkarılamamış önsel (a priori) kalıplardır ama ancak deneyin verilerini bireştirmekte işe yarayabilirler. Kavramlarla nesneler asla kopmaksızın bağıntılı olmalıdır. Metafizik, bi bağıntıyı gerçekleştiremediği içindir ki metafizik bilgi olamaz. Yoksa, kant'a göre; kesin, tümel, her zaman ve her yerde geçerli bilgi elbette deneyüstü önsel bir bilgidir. Çözümsel yargıların tümü sonsaldır, deneyden sonra gerçekleşmişlerdir ve bu yüzden bilimsel ve kesin bir bilgi vermezler. Bireşimsel yargıların da önsel olanları vardır ama sonsal olanları da vardır. işte asıl kesin ve bilimsel bilgi bu önsel bireşimsel yarg'lardadır. Örneğin matematik yargıların tümü bu niteliktedir, "iki kez ikinin dört ettiği" yargısı hiç bir deneyden çıkarılmamıştır. Çünkü deney sınırlıdır, bin deney yaparız ama bin birinci deneyde ne elde edeceğimizi bilemeyiz. Matematik yargılar, deneyden çıkmamış önsel bireşimsel yargı'lardır ama bir bakıma bu karakterde olan metafizik yargılara benzemezler, çünkü her zaman deneye uzanabilirler. İki kez ikinin dört ettiği her zaman denenebilir, Tanrının varlığı hiç bir zaman denenebilir, Tanrının varlığı hiç bir zaman denenemez (Kant, bu düşüncelerden ötürü, 1974'te Guillaume I. hükümetinden bir ihtar olmış ve din konusunda yazı yazması yasaklanmıştır). Kant, usun önsel kalıplarını, Aristoteles'ten de yararlanarak, yargı biçimlerinden çıkarıyor. On iki yargı biçimi vardır, öyleyse bunlardan her birini meydana getiren-kendisiyle biçimlendiren- on iki kalıp olmalıdır. Bir yargı, ya "insanlar ölümlüdür" önermesinde olduğu gibi tümel (Os. Külli, Fr. Particulier), ya da "Sokrates düşünürdür" önermesinde olduğu gibi özel (Os. Külliyet, Al. Allheit), çokluk (Os. Kesret, Al. Vielheit), teklik (Os. Vahdet, Al. Einheit) kalıplarıdır ki nicelik (Os. Kemmiyyet, Al Quantitaet) ana kalıbında toplanırlar. Bir yargı, ya "Herakleitos usludur" önermesinde olduğu gibi olumlu (Os. İcabi, Fr. Affirmatif), ya "Dilogenes uslu değildir" önermesinde olduğu gibi olumsuz (Os. Selbi, Fr. Negatif), ya "Ruh ölmezdir" önermesinde olduğu gibi sonırlayıcı (Os. Tahdidi, Fr. Limitatif) olur. Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyle, varlık (Os. Hakikat, Al. Realitaet), yokluk (Os. Selb, Al. Negation) kalıplarıdır ki nitelik (Os. Keyfiyyet, Al . Qualitaet) ana kalıbında toplanırlar. bir yargı, ya "Tanrı iyilikçidir" önermesinde olduğu gibi kesin (Os. Hamli, Fr. Categorique), ya "Tanrı iyilikçiyse kötüleri sevmez"önermesinde olduğu gibi varsayımsal (Os. Şarti, Fr. Hypothetique), ya "Tanrı ya iyilikçi, ya da kötülükçüdür" önermesinde olduğu gibi, ayrık (Os. Munfasıl, Fr. Disjonctif) olur. Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyle, tözlülük (Os. Cevheriyet, Al. Subatantialitaet), nedensellik (Os. Illiyet, Al. Causalitaet). Karşılık (Os. Müşâreket, Al. Wecheelwirkung) kalıplarıdır ki, ilişki (Os. İzâfet, Al. Relation) ana kalıbında toplanırlar. Bir yargı, ya "insanlık belki dis yürümeyle başlamıştır"önermesinde olduğu gibi belkili (Os. İhtimali, Fr. Preoblematique), ya "Tanrının iyilikçi olması gerekir" önermesinde olduğu gibi zorunlu (Os. Tahkiki, Fr. Assertorique) olur. Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyle, olanaklılık (Os. İmkân, Al. Möglichkeit), zorunluk (Os. Vücub, Al. Nothwendigkeit), gerçeklik (Os. Haliyyet, Al. Wirklichkeit) kalıplarıdır ki, kiplik (Os. Darp, Al. Modalitaet) ana kalıbında toplanırlar.Görüldüğü gibi Kant, deney verilerinin ancak on iki biçimde birbirleriyle birleştirilebileceğini ileri sürmektedir. Bu on iki biçimi de dört ana biçimde (nicelik, nitelik, ilişki, kiplik) topluyor. Bunların içinde en önemli bulduğu ilişkidir. Çünkü her bireşim bir ilişkiyi dilegetirir. Bu ilişkilerden de zorunlu olarak nedensellik ve süreklilik yasaları çıkar. bu yasalar, kendilerinden çıkarıldıkları kahıplar gibi, önseldirler. Kant, bu önsel, deneyden alınmamış, usun kendi malı olan kalıplar gibi, öbseldirler. Kant, bu önsel, deneyden alınmamış, usun kendi malı olan kalıpların, ilkelerin ve yasaların uygu alanını sınırlarken sadece metafizik yolunu kapamakla kalmıyor; fizik yolunu da kapayarak bilinemezci üçüncü felsefenin kapılarını açıyor. Kant'a göre us, deneyin verileriyle bağını koparıp metafizik yapamayacağı gibi deneyin verilerin arkasına geçerek fizik de yapamaz. Çünkü deney, bize sadece görünenler (Al. Erscheinung) i vermektedir. Bizse bu görünenlerin ardında bir de kendilik (Al Ding ansich) hayal ediyoruz ve yukarı sınırı aşmaya çalıştığımız gibi, bu aşağı sınırı da aşmaya çalışıyoruz Kant, bu her iki aşmayı da yanı aşma (Al. Transzendent) saymakta ve usun kalıplarının sadece şeyin görünemi (Fenomen)'ne uygulayıp şeyin kendisi (numen) ne uygulanamayacağını söylemektedir. kant, böylelikle, usun sınırını kesinlikle çizmiş oluyor: Bu sınır, şeyin kendiliğidir ve hiç bir zaman aşılmamalıdır, çünkü bilinemez. Kant'ın oluştuğu ortam, bir matematik-fizik-usçuluk ortamıdır. Nitikim genç Kant da üniversiteyi fizik doktora teziyle bitirmiştir. Matematiğin ve fiziğin ilkeleri usun ürünü sayılmakta, gerçeğe us yoluyle varılabileceğini savunan antik çağ Elea'lılarının düşüncesi Leibniz Wolf öğretisinde en yüksek asamasına ulaşmış bulunmaktadır. İngiltere'den gelen yepyeni bir ses, David Hume'un sesi, usun eleştirilmesini ve yetilerinin gereği gibi belirtilmesini öğütlemektedir. Tarihsel düşünce diyalektiği XVIII. yüzyıl sentezini us'ta gerçekleştirmiştir. Böyle bir ortamda Kant, zorunlu olarak yapması gerekeni yapmış ve şu sonuca varmıştır: "Bizler, gizlerle dolu bir evrende bir düşün düşünü görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiç bir şey yoktur. Sezişlerimizin, kavramlarımızın, deney dışı ide'lerimizin içine gömülmüşüz; bir şeyler kuruyoruz. Ne var ki, bildiğmizi sandığımız şey, sadece olaylardır. O olaylar ki, bilmediğimiz nesneyle asla bilemeyeceğimiz bir öznenin birbirlerine olan ilişkisinden doğmuştur". Nesne'yi bilmiyoruz, özne'yi de asla bilemeyeceğiz, us'a zorunlu olarak bu iki bilinmez'in ortasındaki ilişki alanı kalıyor. Oysa us, özgür olma dileğindedir; aşma çabaları bu yüzdendir. Salt usun eleştirisi'nde bu özgürlük dileğinin işe yaramadığı anlaşılmıştır; salt us, deneyle olan bağını kopararak kuram yapamıyor, ma eylemde yapamaz mı?.. Kant'ın ikimci büyük yapıtı uygulayıcı Usun Eleştisi (Kritik der Praktischen Vernunft, 1788) bu sorunun karşılığını arayacaktır. Zorunlulukla olan'ın karşısında bir de özgürlükle olan var. Öteki bilim, buysa törebilim alanıdır. Us, salt olamıyor, ama uygulayıcı olabilir. Ne var ki bu durumda adı değişerek irade olur. Doğru'nun duyusu nasıl nesneler düzininden düşünce düzenine yakselip biçimlenmek zorundaysa, iyi'nin duyusu da öylece düşünce düzeninde biçimlenip nesneler düzenine inmek zorundadır. Özgürlükle olmayan iyilğin hiç bir anlamı olamaz. Ceza korkusu, armağan umudu, beğenilme isteği, göreneğe uyma zorunluğu vb. gibi etkenlerle gerçekleştirilen iyilik, gerçek iyilik değildir. Demek ki usun uygulayıcı olarak çok önemli bir görevi var: İyiliği, özgürlükle, salt iyilik için gerçekleştirmek. Bu özgürlük, duyarlığın bütün etkilerinden kurtulmuş bir özgürlük olmalıdır. Özgürlük zorlamaz, sadece yükümlü kılar. Törebilimsel yasa, fizik yasa gibi zorunlu olamaz. O, serbest bir seçim işidir. O, kendi yasasını kendisi koyar. Önceden konmuş ve verilmiş bir yasaya uymaz. Demek ki tanrısal ve dinsel bir törebilim, gerçek bir törebilim değildir. Yasa'yla özgürlük'ün çelişkisi, ancak kendi yasam kendin koymakla aşılabilir. ancak bu yasayı insanlığı bir araç olüarak değil, bir erek olarak belirtecek bir biçimde koymalı. Yoksa deney alanıyle yeniden bir ilişki kurup özgürlüğünü yetirmiş olursun; çünkü insanlığı amaç olarak gözeten bir yasa, usun özgür yasası değil, kişisel çıkarının yasasıdır. Bu yasa, evrensel olmalı. Yoksa bu yasa usun gerçek ürünü olan önsel bireşimsel yargı niteliğini taşımaz ve tümel geçerli'lik niteliğini elde edemez. Törebilimsel yasa, deneylerden elde edilmiş bir koşullu (Al. Hypothetisch) yasa değil, uygulayıcı usun kendi kalıplarında biçimlendirdiği bir düzenlenmiş (Al. Kategorisch) yasadır. Bir şey elde etmek için değil, iyilik için iyilik edilecek. işte Kant'ın iyi irade (Al. Gutewille) adını verdiği özgür irade budur. (Kantd, bu törebilimsel düşüncelerini, söz konusu yapıtında çok, Grundlegung zur Metapbysik der Sitten ve Metapbysik der Sitten adlı yapıtlarında incelemiştir). Görüldüğü gibi Kant, Salt Usun Eleştirisi 'nde yadsıdığı metafiziği Pratik Usun Eleştirisi'nde diriltmeye çalışmaktadı. Kant'ın bu idealist eğilimi üçüncü büyük yapıtında daha da belirecektir. Doğru ve iyi ideleri incelendikten sonra geriye usun üçüncü bir işlevi kalmıştır: Güzel idesi. Us, doğayla törebilim arasında kalan estetik alanda nasıl işliyor ve bu işleyişin de ötekiler gibi önsel ilkeleri var mıdır?.. kant'ın üçüncü büyük yapıtı Yargı Gücünün Eleştirisi (Kritik der Urteilskraft, 1970) bu sorunun karşılığını arayacaktır. Kant, duyulardan gelenle (salt us), düşünceden giden (uygulayıcı us) arasındaki köprüyü yargı gücü adını verdiği (yargılayıcı us), ussal bir yetiyle kurmak istiyor. Deneylerden gelen'le düşünce gerçekleşiyor, düşünceden giden de deneyde gerçekleşecek. Oysa, bu gerçekleşmenin usun buyruğuna uygun olup olmadığını yargı gücü denetleyerek. (Bu tema, diyalektik özdekçiliğin teori, pratikle doğrulanır önermesinin Kantçı sezisidir). Doğru bir düşünceyle gerçekleştirilen bir iyi'liğe "güzel bir davranış" diyoruz. Öyleyse güzel, bu iki ideyi birbirine bağlayan bir köprüdür ki bunu da yargı gücü gerçekleştirir. Kant, güzel 'i yüce'den ayırıyor. Bir fırtınada denizin kudurmuş dalgalarına bakarak, "Ne güzel" diyebiliriz, ama gerçekte duyduğumuz güzellik değil; büyüklük, güçlülük ve ürkünçlükten doğan yücelik (Al. Erhabene)tir. Yücelik, böylesine gürel (Fr. Dynamique) olabildiği gibi, yıldızlı bir gecenin ihtişamı ggibi matematiksel (Fr. Mathematique) olabilidiği gibi, yıldızlı bir geceninihtişamı gibi matematiksel (Fr. Mathematique) de olabilir. Böylece, yüce'den ayrılan güzel; iyi'den boş'tan, yararlı'dan da ayrılmaktadır Güzel'in niteliği, hiç bir karşılık gözetmeksizin yargılanır oluşudur. Kantçı törebilime göre iyi de bu niteliği taşır, oysa iyi, eylemsel bir irade işidir; güzelin ise ene eylem ne de iradeyle ilgisi vardır. Hoş duysal bir beğeni, güzelse yargısal bir beğenidir. Bir tabak meyve tablosu, onları yemek isteğini duyurursa boş ve ancak bu isteği duyurmadıkça güzel'dir. Yararlı elde edilmek istenir, güzelse sadece seyredilir. Hiç bir kaşılık gözetilmeden beğenilmek onun temel niteliğidir. Güzel'in başka bir niteliği de, tümel gecerli oluşudur. Kant böylece önsel bireşimsel yergı'yı burada da yakalamış oluyor. Demek ki, güzel'de de bir önsellik var, bu önsellik bizi kendisine karşı belli bir tutuma zorlar. Bu tutum, özel değil, genel bir tutumdur; sadece bizim için değil, herkes için geçerlidir. Güzellik yargısı kavramsız (Fr. Sans concept) bir yargıdır, demek ki bir bilgi işi değildir. Güzellik ereği düşünülmeyen bir ereksellik'tir. Bir müzik parçasında bize zevk veren onun bestelenme nedeni değildir, oysa o gene de bir ereğe uygun olduğu için güzeldir. Kant, böylece estetik yargı (Fr. Jugementteleologique) dan ayırıyor. Sanatçı, güzel'i yaratırken onu belli bir ereğe göre biçimlendirir, bizse o güzel'i ereğini düşünmeden kavrarız. Güzel 'in bizler için anlamı kendi ereğine uygunluğu değil, bizim ereğimize uygunluğu'dur. Kant, yapıtının ikinci bölümünde, ereklik (Al. Finalitaet) kavramını incelemektedir. Kant'ta göre ereklik, Aristoteles'in Entelekkbeia'sı gibi, kendi nedenine uygunluk'tur. iki türlü uygunluk (Al. Zweckmaessiğkeit) var: Biri, güzel'i doğuran öznel uygunluk, ikincisi yararlı'yı doğuran nesnel uygunluk. Bunun içindir ki, bir çiçek, yağlıboya bir tabloda estetik yargının konusu olurken bir ilâç kutusunun içinde ereksel yargının konusu olabilir. Cansız doğa, sürekli bir nedensellik içinde Dekartçı bir mekanizmle düzenlenmektedir. Canlı doğaysa kendi ereğiyle düzenlenir. Kömür, bir neden-sonuç zincirin ürünüdür, ama göz pek bellidir ki, görmek için yapılmıştır. Bu yüzden, doğanın açıklanışında ereklik kavramından vazgeçemiyoruz. Kant, burada, usun metafizik yapamayacağını söylediği halde, metafizik yapamayacağını söylediği halde, metafiziğin alanına yeniden ve iyice girmekte olduğunu görerek sakıntılı bir dil kullanmaktadır. Ne nedensellik ne de ereklik, doğanın kendiliğni açıklayamaz, der. Cansız ve canlı, tümüyle doğa, Kant'a göre, bilinmez olmakta devam etmektedir. Duyular bize bu bilginin anahtarını veremez, ama duyular üstü'nde "anlakalır'da birtakım anahtarlar gizlidir". Görüldüğü gibi, İdealizmin kapısını her şeye rağmen aralık bırakmak bilinmemezciliğin zorunluğudur. Kendisinden önceki felsefe akımlarının düşünsel semtezini ustaca gerçekleştiren Immanuel kant'ın, kendisinden sonraki felsefe akımlarını büyük ölçüde etkileyen bu üç önemli yapıtını toparlarsak şu sunucu saptarız: Doğru'yu us kurar, iyi'yi us buyurur, güzel'i us yargılar. Bilinemez kendilik'in dışındaki bilinir olaylar dünyasını tek sözle us düzenler. Bu yargı, idealist bir yargıdır. bkz. Kantçılık, Bilinemezcilik, Yeni Kantçılık, Olguculuk, Yeni Olguculuk, Denyüstü, Deneyüstücülük, Usçuluk.