felsefe


Results for "felsefe"

Ottoman - Turkish Dictionary

FELSEFE-İ TARİHİYYE

(Ottoman - Turkish Dictionary) :
Târih felsefesi.
Philosophical Dictionary

Antik Çağ Felsefesi.

(Philosophical Dictionary) :
İ.Ö. VIII. yüzyılda başlayıp İ.S. V. yüzyılda sona eren devrede Yunan ve Roma kültürlerini içine alan felsefe... Antik çağa klasik ilkçağ da denilmktedir. Antik çağ felsefesinin ilkçağ felsefesinden ayrılığı Uzak-doğu, Hint, Mısır, Sümer, Akad, Babil, Asur, Hitit, Fenike, İsrail, Pers, Kartaca gibi birçok kültürleri dışında bırakmış olmasıdır. İlkçağ felsefesi, Yunan ve Roma kültürleriyle birlikte bütün bu kültürleri de kapsar.
Philosophical Dictionary

Aydınlanma Felsefesi.

(Philosophical Dictionary) :
XVIII.@ yüzyıl düşünce sistemi... Aydınlanma çağı adı verilen XVIII. yüzyılda insan, Rönesansla başlayan uyanışını gerçekleştirerek dogmalardan kurtulmuş, kendi aklı ve görgüleriyle bizzat kendi varlığını aydınlatmaya başlamıştır. Bu yüzyılda Locke, Berkeley, Hume, Reid, Condillac, Fransız maddecileri ve ansiklopedicileri din, töre ve kültür sorunlarını akıl ve görgü ölçüleriyle, metafiziğin karşıtı olarak insan açısından işlemişlerdir. Metafizik dünya görüşünün ortaçağı kaplayan büyük gücü, bilimsel alanda, bu yüzyılda yıkılmıştır.
Philosophical Dictionary

Burjuva Felsefesi.

(Philosophical Dictionary) :
Toplumcu felsefeye karşı bulunan bütün felsefe akımlarına toplumculara verilen genel ad... Burjuva felsefesi, üç büyük dünya görüşünden biri olan bireyci dünya görüşünün kapsamı içindedir. Bu dünya görüşü, tarih sırasında, ortaçağda biçimlenen metafizik dünya görüşünü kovalar ve XVI. yüzyılda Montaigne'le (1533-1592) biçimlenir. Bireyci dünya görüşünde, metafizik dünya görüşündeki Tanrının yerine birey geçer. Baş gerçek bireydir. İnsan-birey akıllı bir varlıktır, akıl bireyi evrenselliğe bağlamaktadır. Öyleyse bireyin çıkarıyle bütün bireylerin (kamu) çıkarı arasında bir birlik, bir uygunluk, bir biryoldalık vardır. Bu birlik hakla ödev, doğayla insan arasında da aynı güçle belirmektedir. Tek olan birey, evrensel olan akılla kendini çokluğa (kamuya, topluma) bağlamakta ve çoklukla aynılaştırmaktadır. Örneğin Jean Jacques Rousseau doğayla insan arasındaki bu uyumun savunucularındandır, ona göre bütün olup bitenler insanların doğal yaşayıştan ayrılmalarından ötürüdür. Örneğin Adam Smith'e göre genel çıkarı özel çıkarlar sağlar, kişiler anamallarını (sermaye) kendilerine en çok verim sağlayacak biçimde kullanırlar ve kamu yararını geliştirmek niyetinde olmadıkları gibi kamu yararının nasıl geliştiğini de bilmezler, her insan kendi güvenliğinden ve kazancından başka bir şey düşünmez, ama kendi çıkarını gerçekleştirmeye çalışırken gizli bir el niyetleriyle ilgili olmayan amaçlara yararlı oılmasını sağlar, kendi çıkarını kovalarken toplumun çıkarına da yararlı olur; doğrudan doğruya kamuya yararlı olmak amacını gütseydi, denilebilir ki bu kadar yararlı olmazdı. Burjuva felsefesinin çeşitli akımları, kökten bireyci düşünceye bağlıdırlar. Nesnelere ve olaylara bakış açıları da bireycilik yöntemleriyle sağlanır. Nesneleri, karşılıklı ilişkiler içinde değil, soyutlayarak incelerler. Soyutlamayı, yeniden bütüne varmayı düşünmeden, doğrudan doğruya bir amaç olarak kullanırlar. Örneğin göğe bakan insan, gördüğünü, karşılıklı ilişkileri içinde incelemiyorsa, gerçeğin tam tersine, güneşin dünyanın çevresinde döndüğünü görecektir. ayrı ilişkiler, ayrı nitelikler verir. Nesneler ve olaylar ilişkilerinden koparılıp incelenirse hiçc bir anlam vermezler. Burjuva felsefesinin ayırıcı niteliği, soyutlayıcı bir felsefe oluşudur... Egzisyansiyalizm, neo-pozitivizm, fideizm, klerikalizm, neo-tomizm, enstrümantalizm, neo-realizm, fenomenolizm, personalizm gibi çağdaş felsefe akımları sosyalisterce burjuva felsefesi genel adı altında toplanırlar. bkz. Bireycilik, Varoluşçuluk, Uygulayıcılık, Yeniolguculuk, İnancılık, Klerikalizm.
Philosophical Dictionary

Çin Felsefesi.

(Philosophical Dictionary) :
Çin felsefesi, klasik ilkçağ felsefesi kapsamı içindedir. Yeni belgeler Çin uygarlığının sanıldığı kadar eski olmadığını, İsa'dan önce 1000 yıllarında başlamış bulunduğunu tanıtlamıştır. İsa'dan önce 4500 yıllarında Çin toprakları üstünde Moğol tipinde ve neolitik uygarlıkta bir halk yaşıyordu. Bu halkın Tibet, Türk ve Tai karışımı olduğu tahmin edilmektedir. İsa'dan önce 2000 yıllarına doğru bu halkların iki ayrı kültür düzeyinde gelişmeye başladıkları, bulunan çeşitli seramik vazolardan anlaşılmakta ve bu kültürlerden birine Yang-Şao, öbürüne Long-Şan adı verilmektedir. İsa'dan önce 1450 yılında Şang devleti kurulmuştur. Doğa güçlerine bağlanmaya başlayan bir din anlayışı, daha sonra antik çağ Yunanlılarında olduğu gibi, ilkel bir doğa felsefesi meydana getirmiştir. Bu felsefe, üç kolda gelişmiş bulunmaktadır: Tao-kiao (Taoizm), Ju-kiao (Konfüçyanizm), Şe-kiao (Budizim)... Çince kiao sözcüğü eğitim anlamındadır... Hint felsefesi kapsamına giren Şexkiao (Budizm) bir yana bırakılırsa Çin felsefesi, ana kaynak olarak, Taoculukla Konfüçyüsçülük kollarında gelişmiştir. Teoizmin kurucusu Laotzu'nun (İ.Ö. 604 yılında doğduğu ileri sürülüyor) ünlü yapıtının adı Tao Te Ching'dir. Lao-tzu yapıtını, kendi yazısı olmaktan çok öğrencileri tarafından geliştirildiği tahmin edilmekle beraber, açık düşüncelerle meydana getirmek istememiş ve deyimlerini birçok anlamlara çakilebilecek bir biçimde düzenlemiştir. Yapıtın ana düşüncesini sergileyen Tao deyimi, ilkel bir anlamda evrenin başlangıcı olarak kabul edilen Tanrının (Herakleitos'un Logos'u gibi) simgesidir. Taoculuğa göre bütün kötülüklerin nedeni "bir şey yapmak"tır, "tutkuları uyandıran şeyleri öğrenmektense insan kendini dinlemeli ve içini okuma yolunu bulmalıdır. Bunun için de insanın sükûn ve huzura erişmesi gerekir. Wu-wei, eşdeyişle bir şey yapmamak ve hareketsiz kalmak, sükûn ve huzuru gerçekleştirir". Taoculuk, metafizik alanda gizemci bir doğatanrıcılıktır (mistik panteizm). İnsan kendini, antik çağ Yunanlılarının stoacılık öğretisinde olduğu gibi, doğa yasalarının ideal düzenine uydurmakla mutlu olur. Doğa kesin olarak iyi, güzel ve doğrudur. Kişinin ve toplumun iyiliği erdemlilikle gerçekleşir, insanın birey olarak görevi iyilik eğilimini geliştirmektir, buysa Tao'nun izinden gitmekle elde edilir. İyi yönetici (hükümdar), Tao'nun izinden gidendir. Her kişi, antik çağ Yunan düşünürü Sokrates'te olduğu gibi kendini bilmeli ve tanımalıdır. Kendini bilmek zorunda bulunan insan kötülük doğuran bilgileri bilmemelidir (Wu-wei kavramını, Budizmin Nirvana kavramıyle karşılaştırınız). Chang-tzu ve Lieh-tzu'nun önderlikleri altınca gizemci okul, Yang-Tzu'nun önderliğinde bireyci okul, Han Fei-tzu'nun önderliğinde yasacı okul, Chang Tao-lin'in liderliğinde sihircilik okulu... Gizemci okul bilinemezcidir, Tao simgesi altında doğa yasasına inanır ama bunun insanlarca hiç bir zaman bilinemeyeceğini ileri sürer, duyumcudur ve gerçeğe ancak duygu yoluyle varabileceğini savunur, Tao'yu nasıl ve ancak duygularımızla anlayabilirsek ona yükselmek ve uymak için de duygu yolunu seçmeliyiz kanısındadır, Wuwei'yi gerçekleştirecek çok uzun yaşamayı önerir. Buna karşı bireyci okul, uzun yaşama isteğinin mutsuzluk doğurduğunu ve bu gibi isteklerden vazgeçmek gerektiğini savunur, amacı bireysel mutluluğu gerçekleştirmektir ve bunun için de bir kadercilik anlayışıyle Wuwei'yi gerçekleştirmeyi yeter görür, insan her şeyi kaderine bırakırsa her şey iyi gider kanısındadır.Yasacı okul, doğal yasalar örneği insanları da yasalara bağlayarak toplumu düzenlemeyi amaçlar. Sihircilik okuluysa, Tao'yu sihirbazlıkla gerçekleştirmeye çalışarak çeşitli tılsımlar öğütler... Konfüçyanizmin kurucusu Kung Futzu'nun (Konfüçyüs, İ.Ö. 557-479) öğretisi Tanrısız bir törebilim öğretisidir. Kung, antik çağ Yunan düşünürü Sokrates gibi, her türlü metafiziğe sırt çevirerek saedce insanla ve insanla ilgili konularla uğraşmıştır. Kendisine, nasıl dua edileceğini soran birine, "Benim duam, yaşamamdır" karşılığını vermiştir. Kung'a göre insanın amacı uzun ve iyi yaşamaktır. Bunun için de, Sokrates'te olduğu gibi, erdem gereklidir. Erdem bir bilgi işidir ve erdemsizlik bilgisizlikten doğar. İnsanlar arasındaki anlaşamamazlıklar ve bundan ötürü de kötülükler bilgi farklarından ileri gelmektedir. Bunları önlemek için şu erdemleri gerçekleştirmeye çalışmalıdır: Atlara saygı göstermek, ana babaya sevgi göstermek, bütün ödevleri bir çocuğun babasına ve bir babanın çocuğuna duyması gereken sevgi ve saygıyla kıyaslayarak belirlemek (çırak-usta, karı-kosa, uyruk-prens ödevlerini hep çocuk-baba örneğine uydurmak), durumuyle tutumunu özdeşleştirmek (babaysa baba, çocuksa çocuk, kralsa kral olmak) sadık bir dost olmak, insanlarla iyi geçinmek, adaletsizliğe adaletle karşılık vermek, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmamak ve insanları sevmemek... Kung'a göre ölüm ve ötesiyle uğraşmamak gerekir, çünkü "ölümden sonra yaşandığı da, yaşanmadığı da kesin olarak bilinmemelidir. Ölümden sonra kesin olarak yaşanmadığı bilinirse atalara saygı gösterilmez, ölümden sonra yaşandığı kesin olarak bilinirse ataların yanına bir an önce gitmek isteği uyanır. İnsan, bildiği şeyi bildiğini bilmeli, bilmediği şeyi de bilmediğini bilmelidir. Gerçek bilgi budur". Kung'un bu sözü aynı çağda yaşayan Yunanlı Sokrates'in, "Bir şey bilirim, o da hiç bir şey bilmediğimdir" sözünü andırır. Aynı çağda gerçekleşen Çin, hint ve Yunan felsefelerindeki bu çeşitli bağlantılar ilgi vericidir. Çoktanrıcı ilk dinlerdeki yetersizlik, bu çağda (İ.Ö. VI. yüzyılda), hemen bütün uygar uluslarda önce kamutanrıcı bir anlayışla doğaya, sonra da bizzat insana ve onun erdemlerine dönülmesini gerektirmiştir. Nitekim Çin'de Konfüçyüs, hint'te Buda ve Yunan'da Sokrates, aynı çağda, Tanrı düşüncesini bir yana bırakarak, toplumsal tüzeyi (sosyal adalet) gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.