Anlık.


Results for "Anlık."

Philosophical Dictionary

Alışkanlık.

(Philosophical Dictionary) :
(Os. İtiyât, Fr. Habitude, Al. Gewohnheit, İng. Habit, İt. Abitudine). Yinelemelerle elde edinilmiş tutum... Sürekli yinelemeler insanı kimi eylemlerinde ve davranışlarında otomatikleştirir. Örneğin piyano çalma, hesap yapma vb. gibi eylemler böyledir. Yatkınlık (Os. Adet, Fr. Accoutumance) ve anıklık (Os. İstidât, Fr. Aptitude)la karıştırılmamaldır. bkz. Anıklık.
Philosophical Dictionary

Anlık.

(Philosophical Dictionary) :
(Os. Müdrike, Fr. entendement, Al. Verstand, İng. Understanding, İt. İntelletto). Anlama gücü... Duyma gücü'ne karşı anlamda kullanılır.Anlık, duyudanve iradeden yararlanmadan gerçekleşebilen bir bilme gücüdür. bkz. Anlak, Us, Bilinç.
Philosophical Dictionary

Hıristiyanlık.

(Philosophical Dictionary) :
Hıristiyanlığın kurucusu Nâsıralı İsa'dır. (0-30). Yahudilerin son peygamberi Malaki, kitabını Tanrının şu sözleriyle bitirmişti: "Büyük ve korkunç gün gelmeden önce ben size Peygember İlya'yı göndereceğim. O da, babaların yüreğini oğullara ve oğulların yüreğini babalarına döndürecektir". İsa, bu sözleri gerçekleştirecek ve "babası nasıl kendisiyse, kendisi de öylece babası" olacaktı. Bütün insanların kardeşliğine dayanan everensel bir düşünce getiriyordu. İnsanların hepse yanı babanın çocuklarıydı. İnsanlar ancak sevğiyle birbirlerine bağlanabilirdi, sevmek içinse eşitlik gerekiyordu.Eşitlik, varlıklılıkta sağlanamayacağına göre, yoksullukta sağlanabilirdi. Gerçek erdem, yoksulluktaydı. Tanrı katına ancak yoksullar ulaşabilirlerdi: "Vay halinize ey varlıklılar, çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz. vay şimdi tok olanların haline, çünkü aç kalacaklardır. Vay şimdi gülenlerin haline, çünkü ağlayacaklardır"... "Bir devenin iğnenin gözünden geçmesi, bir varlıklının Tanrı ülkesine girmesinden kolay"dı. İnsanların, yüzlerini bile göremeyecekleri mirasçıları için para biriktirmeleri saçmaydı, "gökteki kuşlara bakmalıydı, onlar ne ekiyorlar ne biçiyorlardı, ne kileleri ne ambarları vardı, ama Baba, onları pekâlâ besliyordu, yerdeki zambaklara bakmalıydı, ne çalışıyorlar ne iplik eğiriyorlardı, ama Baba onları pekâla giydiriyordu". Biri sevilip ötekine yiüz çevrilmeden iki efendiye birden kulluk edilemezdi, ya Tanrıya kulluk ya da Mamon'a (eski Suriyelilerin zenginlik tanrısı) kölelikten birini seçmek gerekiyordu. Ne yiyecek ne giyecek için kaygı çekilmemeliyde. "Yaşamak yiyecekten, beden giyecekten daha soyluydu". Yarın için kaygı çekilmemeliydi, çünkü "yarın denilen gün kendi kaygısını çekiyor"du. Dünya kötülüklerle doluydu. Krallar peygamberleri öldürüyorlar, din adamları başkalına buyurduklarını kendileri yapmıyorlardı. Doğrular eziliyor, iyilere ağlamak düşüyordu. Oysa gök saltanatı başlamak üzereydi. Tanrı, iyilere düşman olan dünyadan, iyilerin öcünü alacaktı. İyiliğin egemenliği yakındı. bu, dünyanın gördüğü en önemli devrim olacaktı. Büyükler küçüklüğü, küçükler büyüklüğü tadacaklardır. Gök saltanatı, iyi bitkilerle kötü bitkilerin birbirlerinden ayrılacakları saatti... Bu düşünceleri, çeşitli Yahudi söylevcileri hazırlamışlardı. Danyal gök sültünütından söz açmıştı. Sirakh oğlu İsa, dinin iyilik etmekten ibaret bulunduğunu anlatmıştı. Soho'lu Antigone, Gamaliel, Hillel gibi söylevciler bunlara benzer özler söylemişlerdi. Vaftizci Yahya, kurtarıcı Mesih'in gelmek üzere bulunduğunu müjdelemişti... İsa'nın yaptıkları ve söyledikleri Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından dört İncil'de anlatılmıştır. Hıristiyanlığın kutsal kitabı Eski Ahit adı verilen Tevrat'ı bütünüyle kapsadığı gibi, Yeni Ahit adı altında dört İncil'le birlikte daha birçok mektup ve vahyi toplamıştır. Hıristiyanlık, ilk biçimleriyle, bir Yahudi mezhebi olarak belirmiştir. Hıristiyanlığın bir sistem olarak yayılışı, İsa'nın ölümünden sonra, Tarsus'lu Pavlus'un işidir. Yeni Ahit'te yer alan Resullerin İşleri adlı kitap, Pavlus'un yaptıklarını anlatır. Ayrıca, Yeni Ahit, Pavlus'un birçok mektuplarını da kapsar. Pavlus, Romalılara mektubunda şöyle demektedir: "Bütün ulusları İsa Mesih'e imana çağırmak üzere onun aracılğıyle inayet ve peygamberlik aldım. Roma'da bulunan kutsallığa çağrılmış bütün sevgililerine babamız Allah ve Rab İsa Mesih'te inayet ve selâmet olsun". Pavlus, bu mektupların, Yahudiliğin erdemlerinianlatarak ulusları isa'nın yahudi mezhebine çağırmaktadır. Romalılara mektubunda, "Yahudiliğin erdemleri çoktur, çünkü onlar Allahın vahiylerine kavuştular, allah anlara emniyet etti" demektedir. Eski ve Yeni Ahit'lerin tümünü kapsayan Hıristiyanlığın kutsal kitabı, Yahanna'nın vahyiyle son bulmaktadır. Kutsal kitabın son buyrukları şunlardır: "Bu kitabın peygamberlik sözlerni her işitene ben şehadet ediyorum. Eğer bir kişi bunlara bir şey katar Tanrı da bu kitaplarda yazılmış olan belâlerı ona katacaktır, eğer bir kişi bunlardan bir şey çıkarırsa Tanrı da onu bu kitapta yazılmışolan hayat ağacından ve kutsal şehirden çıkaracaktır. Bütün bunlara şehadet eden, tez geliyorum, diyor. Amin; gel, ya Ram İsa"... Görüldüğü gibi, gerek Eski ve gerek Yeni Ahit'lerde, Tevrat'ın sözünü ettiği ilk peygamber İbrahimden beri daima yeni bir peygamber gelme imkânı sağlanmış bulunmaktadır. Hıristiyanlık inancına göre de İsa, yeniden dirilecek ve yeryüzüne dönecektir... Hıristiyanlık, başlıca üç mezhebe ayrılmıştır: Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık. İsa'dan sonraki yüzyıllar, yoksulluğun en büyük erdem sayan yüzyıllardır. Bu yüzden de Ebionistler adı verilen dilenci orduları türemiştir. Ortaçağ, yoksul mezhepleriyle yüklüdür. Lyon yoksulları, İncil yoksulları, Fraticelle'ler, Bonhomme'lar, Begard'lar gibi birçok yoksul mezhepleri türemiştir... Hıristiyanlık, Yahudilik ve Müslümanlıkla birlikte, insanlığın büyük çoğunluğunu etkilemiş üçbüyük dinden biridir. Hıristiyanlık, yüzyıllar boyunca, özellikle bütün Ortaçağ Avrupasının düşünsel yaşamına egemen olmuştur. Hıristiyanlığın çok tutulmuş ve yayılmış olmasının başlıca, nedeni, İsa'nın deyiminin tersine, "Hem Tanrıya kulluk, hem Mamon'a kölelik" etmesi, eşdeyişle, hem öbür dünyüada mutlu bir yaşam vaat ederek ezilenlere, hem de yoksulluğun tanrısal bir ceza olduğunu söyleyerek ezenlere hoş görünmesidir. Çeşitli sınıf ve ulusları kapsayan Roma İmparatorloğunun sınıf ve ulus ayrımı yapmayan böylesine bir dine o sıralarda uduyduğu büük ihtiyaç da Hıristiyanlığın imparatorluk gücüyle desteklenmesini sağlamıştır. bkz. Din, Müslümanlık, yahudilik.
Philosophical Dictionary

Müslümanlık.

(Philosophical Dictionary) :
Peygamber Muhammed'in (aleyhisselâm) (570-632) getirdiği İslâm dini, VII. yüzyılın ilk yıllarında yayılmaya başlamıştır. O günlerde Arapların birçoğu Hıristiyanlığa bağlanmışlardı. Hıristiyan Arap papazları, Arap panayırlarında dolaşarak öğütler vermekte; ölümden sonra dirilmenin, öteki dünyada sorguya çekilmenin, cennet ya da cehenneme gitmenin sözünü etmekteydiler. arap ülkesinde boy boy manastırlar türüyordu. Bir yandan da Hıristiyan Nasturîlerle Yakubîler, Yahudiler, putatapan Sabiîler Arap ülkesinde Yunan düşüncesini yayıyorlardı. Muhammed, aristokrat bir ailenin yoksul çocuğuydu. Varlıklı amcaları vardı ama, kendisine pek yardım etmemekteydiler. Yaşadığı yer uyanık ve varlıklı bir alışveriş kenti olan Mekke'ydi. Toplumsal bir kargaşalık Arap ülkesini sarmıştı. Suriye, Mısır,Kuzey Afrika'nın büyük bir parçası Bizanslıların elindeydi. Yemen, Irak, Basra körfezi kıyıları, Anadolu'nun bir parçası İran egemenliğine girmişti. Toplumsal yaşayış, ilkel bir yaşayıştı. Araplar birçok kadınlarla evlenmekte, bakamaycakları kadar çocuk yapmakta, verimli olmayan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek öldürmekteydiler. Yeni bir düzen gerekiyordu. Bizans düzeninin alınması Bizans egemenliğini, İran düzeninin alınması İran egemenliğini güçlendirecekti. Musa ulusçuydu, oysa arap ülkesinde kaynaştırılmaları gereken birçok uluslar yaşıyordu. Bir bireşime gidilmesi gerekiyordu ve gidildi. Müslümanlık, bu bireşimin ürünüdür. İslâm sözcüğü, Tanrıya bağlanmak anlamındadır ve teslim kökünden türetilmşitir. Müslümanlık, Yahudiliğin Elohim ve Yehova ikiliğiyle Hıristiyanlığın teslis üçlüğü karşısında katıksız tektanrıcıdır. siyasal bir karakter taşır, pratik bir dindir (iman ile amel birleşimi). Müslümanlığı kutsal kitabı Kur'an, Arapçanın mudhat adı verilen Hicaz lehçesiyle yazılmıştır ve seksen altısı Mekke'de, yirmi sekizi Medine'de meydana getirilen yüz on dört sureden ibarettir. Vaiz, nasihat ve telkin sureleri Mekke'de, şeriat ve devlet sureleri Medine'de meydana gelmiştir. Kur'an'ın tamamlanışı yirmi üç yıl sürmüştür. Çeşitli zamanlarda meydana getirilen sureler, değişen gereklere göre, çelişik yargıları kapsamaktaydılar. Bunlar, halife Osman zamanında ayıklanarak Kur'an'a kesin biçimi verilmiştir (ayıklanan ve çıkarılan ayetler Buharî'nin Hadis'inde vardır). Gusül ve halifelik kurumu gibi hükümler Himyerî kabilelerinden; oruç, namaz, nikâh gibi hükümler Yemenlilerle Yahudilerden alınmıştır. Dinsizlik çağından (cahiliyet devri) kalma birtakım kurallar oldukları gibi muhafaza edilmiş; kumar, yıldızlara bakmak, teşeccüm gibi âdetler yasaklanmıştır. Muhammed, nebilikle peygamberliği (nübüvvet ve risalet) birleştirmiştir; daha açık bir deyişle, önce eskilerden kalma şeriatı sürdürmüş, sonra yeni şeriat esasları getirmiştir. Hiç bir tansık (mucize) ileri sürmemiş, ussal bir din kurma amacını gütmüştür. Müslüman olabilmek için beş şartı yerine getirmek ve altı konuya inanmak gerekir. İlk üçü sınıf farkı gözetilmeksizin bütün Müslümanlara, son ikisi varlıklı Müslümanlara farz kılınan bu beş şart şunlardır: Tanrıdan başka bir tanrı olmadığını ve Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğunu dille söylemek (kelime-i şehadet), namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek... Zekât, varlık vergisidir. 361 gram gümüşe eşit herhangi bir değere sahip olanlar varlıklı sayılırlar ve bu varlıklarının kırkta birini her yıl yoksullara vermekle yükümlüdürler. Bundan başka, varlıklılar, şart olmamakla beraber, ramazan bayramlarında fitre (sadaka-i fıtır) vermeli ve kurban bayramında da kurban kesmelidirler. Müslüman olabilmek için inanılması gereken altı konu da şunlardır: Tanrının varlığı ve birliği, Tanrının melekleri, Tanrının peygamberlerine gönderdiği kutsal kitaplar, Tanrının peygamberleri, ahret gününün varlığı, kaza ve kaderin Tanrıdan geldiği... Meleklerin sayısını sadece Tanrı bilir, dört büyük görevli melek vardır: Tanrının buyruklarını peygamberlere ulaştırmakla görevli Cebrail, eceli gelen insanların ruhlarını almakla görevli Azrail, dünyadaki olayları düzenlemekle görevli Mikâil, kıyamet gününü yönetmekle ve o gün insanları diriltmekle görevli İsrafil... İnanılması gereken dört kutsal kitapla yüz kutsal sayfa şunlardır: Âdem'e gönderilen 10 sayfa, Şit'e gönderilen 50 sayfa, İdris'e (Hermetizm'in kurucusu Hermes) gönderilen 30 sayfa, İbrahim'e gönderilen 10 sayfa, Musa'ya gönderilen Tevrat kitabı, Davud'a gönderilen Zebur kitabı, İsa'ya gönderilen İncil kitabı ve Muhammed'e gönderilen Kur'an kitabı... İnanılması gereken peygamberler, gönderilme sırasıyle, şunlardır: Âdem, Şit, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyup, Şuayp, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Yunus, Zekeriya, Yahya, İsa, Muhammed... Ahiret gününe inanmak; bir gün dünyanın sonu geleceğine (kıyemet), büyük kutsal mahkeme kurulup insanların orada yargılanacaklarına, cennet ve cehennemden birine gönderilip sonsuza kadar orada yaşayacaklarına inanmak demektir...İnsanların elindeki (irade-i cüz'iye) sadece dilemek alanındadır, şunu ya da ötekini dilemekte özgür ve bu yüzden de sorumludurlar. Bununla beraber, dilek iyi ya da kötü olsun, bütün olupbitenler Tanrıca önceden belirlenmiştir (kader) ve önceden belirlendikleri biçimde (kaza) olurlar... Farz (müslümanlarca yapılması kesin olarak zorunlu kılınmış işlerdir. Namaz gibi bütün Müslümanlara zorunlu olanlara farz-ı ayn, zekât gibi bir kısım Müslümanlara zorunlu olanlara farz-ı kifaye denir), vacip (yapılmalarının kesin olarak zorunlu kılınıp kılınmadıkları bilinmeyen, bununla beraber her halde yapılması gerekli olan işlerdir), sünnet (farz ya da vacip olmadıkları halde, peygamber tarafından yapıldıkları için ona uyularak yapılan işlerdir. peygamberin her zaman yapıp ara sıra ihmal ettiği işlere sünnet-i müekkede, ara sıra yapıp çıo3ğunlukla ihmal ettiği işlere sünnet-i gayr-i müekkede denir), müstehap (kuşluk namazı kılmak gibi peygamberin ara sıra yapıp çoğunlukla yapmadığı ibadetler), haram (sarhoşluk, hırsızlık, yalancılık gibi kesin olarak yasaklanmış şeyler), mekrûh (kesin olarak yasaklanıp yasaklanmadıkları bilinmemekle beraber ryapılmaması gerekli şeylerdir. Bunlardan harama yakın olanlarına kerahet-i tahrimiyye, helâle yakın olanlarına kerâhet-i tenzihiyye denir), helâl (yapılmaları ve yapılmamaları yasaklanmamış şeyler), müfsit (ibadetleri bozan şeyler)... Namazın sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı olmak üzere günde beş vakit kılınması farzdır. Gündoğarken, güneş tepedeyken ve gün batarken namaz kılınması yasaklanmıştır. Ayrıca cuma namazı (buradaki yanlış cuma namazı farzdır), cenaze namazı gibi farz-ı kifaye: bayram namazlarıyle (bayram namazları da sünnet değil vaciptir) teravih namazı gibi sünnet olan namazlar da vardır. Oruç, gün doğuşundan gün batışına kadar yemek yememek, hiç bir şey içmemek ve cinsel ilişki kurmamak suretiyle tutulur. Farz olan oruç, ramazan ayı süresince tutulması gereken oruçtur. Ayrıca adak oruçları gibi vacip, muharrem ayının 9, 10, 11. günlerinde tutulan oruçlar gibi sünnet, her kamerî ayın 14, 15, 16. günleri tutulan oruçlar gibi müstehap olan oruçlar da vardır. Ramazan bayramının nilk günüyle kurban bayramının dört gününde oruç tutmak yasaklanmıştır (haram)... İslâm dini, bir yönetim bütçesi de önermektedir. Bu bütçeye göre beş çeşit gelir ve sekiz çeşit gider sayılmıştır. Gelirler şunlardır: Ganimet (savaşta ele geçirilen her türlü değerlerdir ki bunların beşte biri yönetime, beşte dördü savaşanlara ayrılır), zekât (genellikle kırkta bir olarak alınan gelir vergisi. Ayrıntıları şunlardır: Kırk koyun ya da keçi için bir koyun ya da keçi, otuz sığır ya da manda için bir yaşını bitirmiş bir buzağı, yirmi miskali -bir miskal, bir buçuk dirhemdir, bir dirhem de 3.207 gramdır- geçen altından ve iki yüz miskali geçen gümüşten kırkta bir altın ve gümüş, beş veski geçen toparğın yağmur suyuyle sulanıyorsa ürünün onda biri, el emeğiyle sulanıyorsa ürünün yirmide biri) cizye (Müslüman olmayan uyruk erkeklerden yılda bir dinar olmak üzere alınan vergi), haraç (Müslüman olmayan çiftçilerden anlaşma yoluyle alınan kira), işlenmemiş toprak (bir toprağı işleyen ona sahip olur, işlenmemiş toprak yönetimindir)... Bu gelirler şu giderlere harcanır. Yoksullara yardım, çalışamayacak durumda olanlara yardım, Müsülanlığı yeni kabul ledenlere yardım, köleleri özgür (azatlanmış) kılmak için ödenti, borcunu veremeyen borçluların borçlarını kapatmak için ödenti, konuklara ve yolda kalanlara yardım, hayır işlerine harcama, memur maaşları (o zamanlar memur olarak sadece tahsildarlar bulunduğu için tahsildarların maişetini temin)... Muhammed, maaş oranını şöyle ayarlamıştır: "Bize memur olan kişi karısının maişetini sağlayabilir, bir de ev alabilir, bir de hizmetçi tutabilir. Bundan fazlası haddi tecavüzdür". Muhammed'in ölümünden sonra meydana çıkan boşluklar şu bilimlerin oluşmalarını gerektirmiştir: Kutsal kitabın boşluklarını Peygaberin sözleri ve işlemleriyle doldurabilmek gereğinden hadis bilimi, kutsal kitabın pek açık olmayan kimi sözlerini yorumlama gereğinden tefsir bilimi, yeni koşullara uygun bir hukuk gereğinden fıkıh bilimi, düşünsel bir tartışma gereğinden kelâm bilimi, kutsal kitabın ve Peygamber sözlerinin açık anlamlarının altında gizli anlamlar arama gereğinden tasavvuf bilimi doğmuştur. İslâm felsefesinde kelâm açık felsefenin, tasavvuf gizli felsefenin alanlarını belirtir. Bununla beraber kelâm ve tasavvufta amaç dindir, bilim bu amaca varabilmek için sadece bir raraçtır. Gerçek İslâm felsefesindeyse (Elkindî, ;Farabî, İbni Sina, Gazalî, İbni Rüşd, İbni Bace, Şehabeddin Suhraverdî, İbni Tufeyl) amaç bilimdir ve din bu amaca varabilmek için bir araçtan ibarettir. Pratik sorunlardaki görüş ayrılıklarından mezhepler; teorik sorunlardaki görüş ayrılıklarından meslekler doğmuştur. Mezhepler; dinsel gelenek ve göreneklere sıkıca bağlı kalarak Kur'an ve hadisi kıyas ve icma-ı ümmet (oybirliği) yoluyle yorumlayan ehl-i sünnet mezhepleri (Fr. Orthodoxie), Kur'an ve hadisi gereklere göre değiştirerek yorumlayan ehl-i bid'at mezhepleri (Fr. Heterodoxie) olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Ancak kıyas yoluyle uygulama çeşitlendiği gibi oybirliğini sağlamak da her zaman mümkün olamamış ve bu görüş ayrılıklarından ehl-i sünnet akımı da çeşitli mezheplere bölünmüştü. Ehl-i sünnte akımından dinsel kurallar alanında Selef mezhebi, Matüridiye mezhebi, Eş'ariye mezhebi ve hukuk kuralları alanında İmam Ahmed ibni Hanbel'in içtihatlarından Hanbelî mezhebi, İmam Ebu Hanife'nin içtihatlarından Hanefî mezhebi, İmam Şafiî'nin içtihatlarından Şafiî mezhebi, İmam Malik'in içtihatlarından Malikî, mezhebi meydana gelmiştir. Ehl-i bid'at akımından da Kaderiye, Sıfatiye, Müşebbihe, Mutezile gibi mezhepler doğmuştur. Şiîlik katıksız ilk biçimiyle, Müslümanlığın ilk iki siyasal partisinden biridir, Piygamberin amca oğlu ve damadı Ali'yi halife yapmak istemeyen Havaric partisine karşı Ali'yi halife yapmak isteyenlerce kurulmuştur. Sonraları bid'at sayılmış ve Şiî-Bâtınîlik adı altında tasavvuf tarikatlarının siyasal sığınağı olmuştur. Özellikle toplumcu (sosyalist) olan bütün tasavvuf tarikatları Şiîlik bayrağı altında toplanmışlardı. İslâm tasavvufuna toplumcu düşünceler İran kaynağından gelmiştir. Sonraları tasavvufla eşdeyim olarak kullanılan Bâtınîlik de ilk ve katıksız biçimiyle bir siyasal partidir, İmam Cafer-us-Sadık'ın oğlu İsmail'i küçük kardeşi Musa Kâzım'a karşı imam yapmak isteyen İsmailîlerin birçok ülkelerde kurdukları gizli teşkilâtın adıdır. Alevîlik de Şiîliğin eşdeyimidir ve genel olarak Ali sevgisi gütmek anlamındadır. bkz. Din, Ehl-i Bid'at, Ehl-i Sünnet, Mezhep, İslâm Felsefesi, Hıristiyanlık, Yahudilik, Gizemcilik.
Philosophical Dictionary

Papağanlık.

(Philosophical Dictionary) :
(Os. Bebgaiyye, Fr. Psittacisme, Al. Psittacismus, İng. Psittacism, İt. Psittacismo). Bir sözcüğü anlamını bilmeden kullanmak... Papağanlık, felsefe dilinde, Leibniz'in adcıları (nominalizm) suçlamak için kullandığı bir terimdir. Leibniz'e göre adcılar, tümel kavramları sözcüklere indirgemekle papaganlık etmektedirler. Sözcük, boşsözcülüğün (Os. Lafziye, Fr. Verbalisme) eşanlamı olarak da kullanılmıştır. Gerçekte papağanlık, dil özleştirme çabalarının en önemli gerekçesidir. Bir dil, daha birçok nedenler yanında, papağanlıktan kurtulmak için de özleştirilir.