halk


Results for "halk"

Turkish - Spanish dictionary

halk şarkısı

(Turkish - Spanish dictionary) :
canción popular
Sociological Dictionary

HALK [İng. People]:

(Sociological Dictionary) :
Aynı ülkede yaşayan, ortak menfaatleri bulunan, bir arada olmaları tesadüfî olmaktan uzak, sürükli, teşkilââtsız ve yaygın bir gruptur. Halk kavramı, aynı zamanda idare edilen "ahali" anlamında kullanıldığı gibi, aynı yerde toplanmış kimselere de denir. Köy halkı, ev halkı vs. Halkın birleşmesi ve ortak hareket edebilmesi ve halkı vs. Halkın birleşmesi ve ortak hareket edebilmesi ve kollektif davranışta bulunabilmesi kitle haberleme araçları ile mümkündür.Ziya Gökalp, halk mefhumunu ümmet ve millet kavramlarından ayırmıştır. (Bkz. Millet, Ümmet) Z. Gökalp'e göre halk kelimesi Fransızcadaki "people" karşılığı olarak kullanıldığı gibi; bir devletin teb'ası olarak ve millet anlamında da kullanıldığı görülmektedir. Gökalp, bu kavramları birbirinden ayırmak için hak kelimesini, milletin güzideler (seçkinler) dışındaki kısmı için kullanmayı uygun bulmuştur. (Gökalp, Z., 1981)
Ottoman - Turkish Dictionary

HALK-I CEDİD

(Ottoman - Turkish Dictionary) :
Ba'sü bade-l mevt, yeniden yaratılış. Yeniden yeniye tekrâren yaratılma. Ana karnındaki çocuğun, insan suretine inkılâb ettiği devre.
Ottoman - Turkish Dictionary

HALK-I DÜ CİHAN

(Ottoman - Turkish Dictionary) :
İki cihanın halkı. * Ölülerle diriler.
Ottoman - Turkish Dictionary

HALK-I EF'ÂL

(Ottoman - Turkish Dictionary) :
Mu'tezile fırkasının bir tabiridir. Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir. (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir.)(Ehl-i dalâlet ve bid'at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar. Aynen onlar gibi zatlar var; zâhiri hiçbir fark yokken, ümmet reddediyor. Bunda hayret ediyordum. Meselâ: Mu'tezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İ'tizalde en müteassıb bir ferd olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı; onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir rah-ı necat onun için arıyorlar. Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi Mu'tezile imamlarını, merdut ve matrud sayıyorlar. Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu. Sonra lütf-u İlâhî ile anladım ki: Zemahşeri'nin Ehl-i Sünnet'e itirâzâtı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu. Yâni, meselâ: Tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar kendi ef'âline hâlik olmasiyle oluyor. Onun için, Cenab-ı Hakk'ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet'in halk-ı ef'âl mes'elesinde düsturunu kabul etmiyor. Merdut olan sâir Mu'tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet'in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşemediğinden, inkâr ettiklerinden merdutturlar. M.)