kapı


Results for "kapı"

Dictionary of Economics

KAPİTALİST

(Dictionary of Economics) :
Kapitalist, sermaye sahibi demektir. Ancak sermaye sahibi herkes kapitalist sayılmaz. Sözgelimi esnaflık yapanlar da sermaye sahibidir ama bunlar kapitalist sayılmazlar. Kapitalist üretime yalnızca sermayesini kadan ve işçi çalıştıran kişidir. Günlük dilde daha çok büyük sermaye sahipleri için kapitalist deyimi kullanılmaktadır.
Dictionary of Economics

KAPİTALİZASYON

(Dictionary of Economics) :
Firma bünyesinde birikmiş ihtiyatların ve karın sermayeye çevrilmesi. Kapitalizasyon işlemi, hissedarlara, bedel almaksızın payları ile orantılı yeni hisse senedi vererek veya ellerindeki hisse senetlerini daha yüksek itibari değer yazılı senatlerle değiştererek yapılırdı.Kapitalizasyon, hisse değerinde nominal bir artış sağlamakla birlikte, gerçek bir değer artışı oluşturmaz.
Dictionary of Economics

KAPİTALİZE DEĞER

(Dictionary of Economics) :
Firmanın yıllık kazancının, sermaye faizi olarak kabul edilen orana bölünmesiyle bulunan rakam. Sermaye faizi olarak genellikle cari faiz haddi alınmaktadır.
Dictionary of Economics

KAPİTALİZM

(Dictionary of Economics) :
Kapitalizm, tanım özellikleri konusunda iki farklı yaklaşım vardır. Bunlardan birine göre kapitalizm üretimin kar amacıyla yapıldığı ve pazarda satıldığı ekonomik sistemin adıdır. Öteki tanımda ise kapitalizmin ücretli emeğe dayalı bir ekonomik sistem, bir üretim tarzı olduğu vurgulanır.birinci tınımı savunanlara göre kar için üretim eski çağlardan beri vardır ama bu kapitalizmin eski çağlardan beri varolduğu anlamına gelmez. Çünkü o zamanlar kar amaçlı üretim mevcut üretim tarzının esasını oluşturmayan oldukça küçük bir bölümü idi. Kar amaçlı üretimin sistemin temelini oluşturabilmesi için mal, para, emek ve sermaye akımlarının serbest olması gerekir. Bu serbestliğin sağlandığı bir düzenin ortaya çıkabilmesi için 15. yüzyılı beklemek gerekmiştir. Ancak 15. yüzyıl Avrupasında kapitalizm ortaya çıkabilmiştir.İkinci tanımı savunanlar ise kapitalizmin ayırt edici unsuru olarak ücretli emeğin varlığını göstermektedirler. Yani kapitalizmde, emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlar (İşçiler) ücret karşılığında üretim araçları sahiplerinin bu araçlarını kullanarak üretimi gerçekleştirirler. Böyle bir sistem ancak 17. ve 18. yüzyılların Avrupasında ortaya çıkabilmiştir.Dikkat edilirse bu iki görüşün tanımları farklı unsurları vurgulamakla birlikte, kapitalizmin ortaya çıktığı yer ve zaman konusunda aralarında hayli yakınlık vardır. Kapitalizmin Avrupada, feodalizmin yıkılması sürecinde ortaya çıkmış olduğu konusunda anlaşmaktadırlar.Kapitalizmde ücretli emek kullanarak kar etme olanakları, bunu becerebilen herkese açıktır. Bu olanaklardan yararlanabilmek için bir aileye mensup olmak, devletten belli bir yetki almak, belli bir eğitimi görmüş olmak gerekmez. Gereken tek şey bunu becerebilmektir. Bu beceri, daha somut olarak ifade etmek gerekirse, üretim araçlarını satın alacak ya da oluşturacak parayı ve/veya krediyi bulmak ve insanların kullanmak isteyecekleri bir mal ya da hizmeti üretmek anlamına gelmektedir. İşte bu özelliği kapitalizme, kendisinden önceki üretim tarzlarında bulunmayan bir dinamizmi sağlamıştır. Burada insanların kar peşinde koşması serbesttir ve bu öteki insanların istedikleri mal ve hizmetleri üretebilmelerine bağlıdır. Bu sayede kapitalizmle birlikte hızlı bir teknolojik gelişme ve refah artışı başlamıştır. Çok sayıda insanın, kar için bir üretim serbestliğinden yararlanmak üzere işe koyulması bunlar arasında rekabete yol açmıştır. Bir yandan rekabet, öte yandan yeni mal ve hizmetler çıkartma güdüsü teknolojik gelişme hızını, eski çağlara kıyasla tasavvur edilemez boyutlara ulaştırmıştır. Kapitalizmin kendi gelişme süreci içinde ortaya çıkan bir başka olay da teknolojik gelişme hızını daha da artırmıştır: Kapitalizmin başlangıç dönemlerinde kar önemli ölçüde ucuz emeğe dayanmaktaydı. Hem ücretler düşüktü, hem de çalışma süresi sınırlı değildi, kadın ve çocukların çalıştırılması da serbest idi. Daha sonraları çalışanların mücadeleleri sonucunda iş günü 8 saate indi, ücretlerde yükselme oldu. Bu kapitalistleri karları artırmak için ucuz emekten ziyade, emek verimliliğini artırmaya, yani teknolojik yeniliklere yöneltti. Böylece teknolojik gelişme hızı daha da arttı. Kapitalizm başlangıç dönemlerinde, bir yandan hızlı teknolojik gelişme ve refah artışı çıkartırken, bununla eş anlamlı olarak yoksulluğa da yol açtı. İşçiler düşük yaşam standartlarına ve zaman zaman yoğunlaşan işsizliğe katlanmak zorunda kaldılar. Ancak 19. yüzyıl sonlarından itibaren işsizlik azalmaya, işçilerin yaşam standardı da yükselmeye başladı. Ancak bu noktada başka bir yorum yaygınlık kazanmaya başladı: Kapitalizmin 20. yüzyılda Avrupa, ABD, Japonya gibi ülkelerde genel refah artışına yol açması bu sistemin bir yandan bazılarının refahını artırırken, çoğunluğun yoksulluğunu doğurduğu gerçeğini değiştirmemiştir. Çünkü yukarıda sayılan ülkelerdeki refah artışı bu ülkelerin kapitalist sistemin geri kalmış ülkelerini eşitsiz mübadele yoluyla sömürmesinin sonucudur. Dolayısıyla kapitalizmin refahını dayandırdığı yoksul kitleler eskiden Avrupa ve ABDnin iºçileri idi, bugün ise Asya, Afrika ve latin Amerikanın yoksul halklarıdır. Buna karşı çıkanlar ise kapitalizmdeki refah artışının esas olarak teknolojik gelişmelerin neden olduğu emek verimliliği artışına ve bu artıştan çalışan kitlelerin de yararlanmasını sağlayan demokrasi olduğuna inanmaktadırlar.
Dictionary of Economics

KAPİTÜLASYONLAR

(Dictionary of Economics) :
Osmanlı devletinin Müslüman olmayan dost devletlerin vatandaşlarına ekonomik ayrıcalıklar tanımasını öngören sözleşmeler. Bu sözleşmelerle tanınan ayrıcalıklar arasında yabancıların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar da konsoloslara yargı yetkisi tanınması, can ve mal güvenliği, babancı tüccarların Osmanlı kentlerinde örgütlenebilme hakkı, seyahat, taşımacılık ve satış özgürlüğü, Osmanlı egemenliğindeki sularda gemi işletme hakkı yer almaktadır. Başlangıçta Osmanlı toprakları ve suları üzerindeki ticaretin rekabet gücünü korumayı ve Osmanlı devletinin siyasal bağlantılarını güçlendirmeyi amaçlayan bu sözleşmeler, sonraları devletin yargısal, yönetsel ve ekonomik bağımsızlığı üzerinde ağır bir yük durumuna gelmiştir. 9 Eylül 1914de İttihak ve Terakki Cemiyeti tarafından tek yanlı olarak kaldırılmış olmasına karşılık, 1. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra 1920de imzalanan Sevros Antlaşmasında kapitülasyonlar konusuna özel bir madde ile yer verilmişti. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasının 23. maddesi ile kapitülasyonlar tümüyle kaldırılmıştır.