Toplumculuk.


Resultados para "Toplumculuk."

Diccionario filosófico

Bilimsel Toplumculuk.

(Diccionario filosófico) :
(Os. İlmî iştirakçilik, Fr. Socialisme scientifique). Marksçı toplumculuk... Bilimsel toplumculuk deyimi, Alman düşünürü Karl Marx'ın toplumculuğunu tanımlar ve bu toplumculuğu Marx öncesi ütopyacı toplumculuktan ayırır. Özdekçi ve tarihsel diyalektiğe bilimsel adı verilmesinin nedeni, bilimsel bir yönteme, deney ve gözlemlere dayandığı içindir. Bu toplumculuk, üstün kişilerin düşünsel tasarımlarına değil, nesnel gerçekliğe dayanmaktadır. bkz. Toplumculuk, Marksçılık, Tarihsel Özdekçilik.
Diccionario filosófico

Kaba Toplumculuk.

(Diccionario filosófico) :
(Os. Adi sosyalizm, Fr. Socialisme vulgaire). Bilimsel özden yoksun toplumculuk anlayışları ve denemeleri... Geniş anlamda ütopyacı bir toplumculuk anlayışını dilegetirir. bkz. Toplumculuk, Kaba, Ütopya.
Diccionario filosófico

Loncacı Toplumculuk.

(Diccionario filosófico) :
Sendikaları ortaçağ loncalarına dönüştürme yoluyle gerçekleşeceği varsayılan toplumculuk anlayışı... Ortaçağ loncalarına benzer örgütler kurarak toplumu düzenleme anlayışını dilegetiren loncacılık (Fr. Corporatisme), bir yandan loncacı devlet (koporatif devlet) adı altında faşist bir anlayışa yönelirken öbür yandan loncacı toplumculuk (korporasyon sosyalizmi) adı altında ütopyacı bir toplumculuğa yönelmiştir. Loncacı toplumculuk, sendikacılıktan (sendikalizm) farklı olarak, ortaçağ zanaatçılarının bağımsız loncalarını yendien dirilterek toplumculuğu gerçekleştirmeyi yeğler. Ortaçağ zanaatçılarının loncaları, sendikalardan birçok bakımlardan farklıdır. Bağımsız bir loncanın üyesi olan zanaatçı, çalıştığı araç ve aletlerin sahibidir, yöneticilerini kendisi seçerek çalıştığı endüstriyi bizzat yönetir, böyle olunca da amacı üyelerinin haklarını korumaktan çok, endüstrinin iyi işlemesine yönelmiş barışçı bir amaçtır, bir endüstri kolunda çalışan ayak işlerinde kullanılan çocuktan işletmeciye kadar bütün işçilerini içine alır. Loncacı toplumculuğa göre, sendikalar bu nitelikleri edinerek lonca örenğine dönüşmelidirler. Sendikalar bugünkü durumlarıyle üyelerinin haklarınıı korumaktan, iş saatlerini kısaltmaya ve ücretleri yükseltmeye çalışmaktan başka hiç bir iş görmemekte ve üretimin verimi ya da gelişimi üstünde etkili olmamaktadırlar. Bundan başka sendikaların yönetime katılma çabaları, endüstrinin verimine karşı oldukları ve bu verimi engellemek istedikleri gibi yanlış sanılar doğurmaktadır. Yönetime katılma ya da yönetimi denetleme yetmez, bizzat yönetim gerekir. Böylece işin verimi artar ve kamu yararı daha çok gerçekleşir. Üretimin niteliği ve alanını saptamak için üretilen malların fiyatı tüketicyi de ilgilendirdiğinden, üretici kurullarının yanında tüketici kurulları da kurulmalıdır. Bu kurulların görevi, işyeri ve fabrika üretici kurullarıyle işbirliği yaparak maliyet ve fiyat sorunlarını çözümlemektedir. Loncacı toplumcular, Marksizmin ekonomik gücün politik güçten önce geldiği görüşünü benimseyerek, demokrasinin ekonomik alanda gerçekleşmeden politik alanda gerçekleşemeyeceğini savunurlar. Önce endüstri alanı lonca örneğine göre örgütlenmelidir ki toplumun demokratik örgütlenmesi bunu zorunlu olarak izleyebilsin. Daha açık bir dreyişle, ekonomik örgütlenme zorunlu olarak politik örgütlenmeyi doğuracaktır. Bu yüzden de önce ekonomik örgütlenme gerçekleştirilmelidir. Loncacı toplumculara göre, bir kimsenin başka bir kimseyi temsil etmesi mümkün değildir, bu bakımdan genel bir temsil söz konusu olamaz. Ancak belli bir konuda temsil mümkündür, bir yapı işçisi yapı işçisi olarak ancak yapı işçiliği konusunda yapı işçilerini temsil edebilir. Öyleyse demokratik toplum, gerçek olmayan temsilî kuruluşlar yerine bu fonksiyonel kuruluşları koymalı ve bu fonksiyonel demokratik temsil kuruluşlarından meydana gelen bir birlik olmalıdır. Endüstrinin o endüstride çalışan kafa ve kol işçilerinin ortak eylemleriyle yürütülmesi gerektiğinden,toplumculuğa geçiş döneminde ana endüstriler ve kamu hizmetleri devletin elinde olmalıdır. Sorumluluk ve güç, bireylerin toplum hizmetindeki görevlerinin önemiyle oranlı olması gerekir. Loncacı toplumcular, uzlaştırıcı denetim politikası adı altında iki amaç gütmektedirler: Anamalcıyı mülksüzleştirmeden yönetimi işçilere aktarmak ve toplu sözleşme... Loncacı toplumculuk ilkeleri 1906 yılında İngiliz düşünürü Penty'nin Guild (gild, İngilizce lonca anlamındadır), Sosyalizmin Onarımı adlı yapıtıyle ortaya atılmış; S. G. Hobson, A. R. Orage, G.D. H. Cole gibi düşünürlerce geliştirilmiştir. Bu kişiler, toplumculuğu engellemenin ancak bozulmuş bir toplumculukla mümkün olabileceğini sanmışlardır. Nitekim Hitler de bu sanıdan yararlanarak faşist ve emperyalist diktatörlüğüne ulusal toplumculuk (Nasyonal sosyalizm) adını vermişti. bkz. Sendikacılık, Loncacı Devlet, Lonca, Toplumculuk.
Diccionario filosófico

Sağcı Toplumculuk.

(Diccionario filosófico) :
Evrimci toplumculuk anlayışı... Devrimci toplumculuk deyimine karşıt, demokratik toplumculuk ya da sosyal demokratlık deyimleriyle anlamdaştır. Bu anlamda sağcı toplumculuk gözden geçirmeci ve iyileştirmeci bir anlayışa dayanır ve kurulu düzenin reformlar ve sosyal adalet tedbirleriyle düzeltilerek olduğu gibi sürdülümsei amacını güder. Sürdürülmesi amaçlanan düzen, anamalcı burjuva düzenidir. Sağcı toplumculuğun, bu anlamda, adından başka toplumculukla hiç bir ilişkisi yoktur ve toplumculuğu amacından saptırmak için gerçekleştirilen bir burjuva hareketi olarak nitelenir. İsveç demokratik sosyalizmini inceleyen düşünür Bernhard Quandt'ın şu sözleri bu düşünceyi özetler: "Her ne kadar İsveç işçilerinin mücadelesi burjuvaziyi sosyal alanda bazı tavizler vermek zorunda bırakmışsa da bu tavizler büyük kapitalist kârlara oranla çok düşük kalmaktadır. Bununla birlikte, burjuvazi, bu tavizlere dayanıp, işçi sınıfı iktidarı eline almadan ve mülkiyet ilişkilerinde bir dönüşüm yapılmadan da bir sosyalizmin var olabileceğini kanıtlayarak işçi sınıfı tarafından sosyalist rejimde sağlanan başarıların etkisine karşı koymakta ve böylece kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfı üzerinde uluslararası burjuvazi yararına etkide bulunmaktadır. İsveç Sosyal demokrat Partisi yöneticileri burjuvaziyle gerçek bir kutsal ittifak kurmuşlardır. Amaçları, İsveçlilerin nismpeten yüksek yaşama rdüzeyine dayanarak, emekçileri mücadeleden uzaklaştırmaktır". Buna karşı kimi toplumcular da toplumculuğun amacını ahlâksal amaçlara indirgemekle sağcı toplumculuk düzeyinde yer alırlar. Fransız Sosyalist Partisi'nin eski bakanlarından Jules Moch'un şu sözleri de bu düşünceyi özetler: "Ne var ki eski taleplere ve kavramlara dönerken son yıllarda ortaya çıkmış olan şu iki gerçeği unutmamak gerekir. Bu gerçeklerden birincisi, modern bir ülkede proleteryanın nüfusun çoğunluğunu teşkil etmediği ve edemeyeceğidir. Modern bir ülkede işçileşmeden kurtulmuş emekçileri de içine alan sanayi ücretlilerinin oranı çalışan nüfusun üçte birini aşmamaktadır. Bu gerçeklerin ikincisi de ücretlilerden bir bölüğün, eskisi gibi yoksulluk çekmediği için, içinde yaşadığı ekonomik düzene katılmasıdır. Bu bölük içinde yaşadığı bu rejimin çerçevesini kabul ederek bu çerçeve içinde durumunu düzeltmeye çalışmakta ve devrimle gerçekleşecek köklü değişiklikleri düşünmemektedir. Böylece, Batıda, sosyalizmin iktidara geçerek yönetimi ele alabilmesi için, işçi olmayan halk kitlelerini de davasına kazanmış gerekitği açıkça görülmektedir. Bu bakımdan sosyalizm propagandasının, dar anlamda sınıf menfaatlerinden çok, töresel amaçlar ve idealler üstünde temellenmesi gerektiği açıkça ortaya çıkar"... Sağcı toplumcuların bu yalan ve yanlış sözleri bir yana, toplumculuk, gerçekte, sol, yani köklü altyapı değişikliğini gerektiren bir tutmdur. Bu değişiklik, devrimle olabileceği gibi, Marx ve Engels'in bizzat dilegetirdikleri biçimde dürüst ve gerçek seçimlerin yapıldığı ülkelerde parlamenter sistem içinde de olabilir. bkz. Sağcılık, İyileştirmecilik, Gözdengeçiricilik, Evrim ve Devrim, Solculuk, Toplumculuk.
Diccionario filosófico

Toplumculuk.

(Diccionario filosófico) :
(Os. Sosyalizm, Fr. Socialisme, Al. Socialismus, İng. Socialism, İt. Socialismo). İnsanın en yetkin gelişmesini sağlayacak üretim biçimi... İnsan denilen varlığın en yetkin gelişmesini ve böylelikle de mutluluğunu sağlamak düşüncesi, insanın bir toprak parçasına bağlanmasıyle başlamaktadır. Göçebe toplulukların toplumsal sorunları yoktu, birbirleriyle değil doğayla çekişirlerdi. Doğanın ezici baskısı altında tutunmaya çalışarak kardeşçe yaşıyorlardı. Güçlerini, birbirlerine karşı kullanmazlar, doğayla savaşmak için birleştirirlerdi. Boşuna harcanmayan insansal güç, insan kişiliğini en yetkin ve tam bir biçimde geliştirmekteydi. Bilgi, en uygun doğrultuda, doğadan korunma ve doğayı yenme yolunda ilerliyordu. Bu mutlu gelişmenin belli bir aşamasında içlerinden küçük bir azınlık önce bir toprak parçasına, sonra üretim araçlarına sahip çıktılar. Eşitlik ve özgürlük böylelikle bozuldu ve insanoğlu doğayla savaşacağı yerde birbiriyle savaşmaya başladı. Artık, tarih boyunca, çıkarlar çatışacak, güçlülerle güçsüzler çarpışacak, toplumsal sorunlar tartışılacaktı. İnasn kişiliği için en uygun gelişme doğrultusunu yeniden sağlamaya çalışan düşünce akımları, toplumculuk (sosyalizm) genel adı altında toplanırlar... Toplumculuk, tarih boyunca, iki evreden geçmiştir: Düşçü toplumculuk, bilimsel toplumculuk... İnsan gelişmesini engelleyen toplumsal düzensizliğe karşı zorunlu bir tepki olarak beliren düşçü, ütopyacı ya da ülküsü toplumculuk salt düşünsel (spekülatif) bir çabanın ürünüdür. Düşünürler, genel tedirginliğe karşı zorunlu olarak yeni bir düzen düşlemekteydiler. Bu düşlerden ilkini antik çağ Yunan düşünürü Platon (İ.Ö. 427-347) kurmuştur. Palton, Devlet adlı yapıtında işbölümüne dayanan yeni bir toplum örgütü önermektedir. Toplum yöneticiler, dövüşçüler ve üreticiler olmak üzere üç sınıfa ayrılacak; ilk iki sınıfta aile ve özel mülkiyet kurumları bulunmayacaktır. Platon, aile ve özel mülkiyetin iyi yönetmeye ve iyi döüşmeye engel dolduğu kanısındadır. Platon'dan sonra düşçü tüplumculuğa ütopyacılık adını verdiren İngiliz düşünürü Thomas More (1478-1535), hiç bir yerde bulunmayan anlamına gelen Ütopya adlı yapıtını yazmıştır. Thomas More, insan kötülüklerinin tek nedenini özel mülkiyette bulmaktadır. Ütopya düzeninin yasaları insan eşitliği, mal ortaklığı, özel mülkiyetin yasaklanması ve dinsel hoşgörüdürl. Thomas More'un Ütopya'sını Francis Bacon'ın (1561-1625) Yeni Atlantis'i, Thomas Campenella'nın (1568-1639) Güneş Ülkesi, Valantin Andera'nın (1600-1654), Heywood'un Altın Çağ'ı (1611), Winstanley'in Devletin Yeniden Kuruluşu (1652), Herrington'un Oceana'sı (1656), GAbriel Foigny'nin Jaques Sadeur'ün Serüvenleri (1679), Vairasse'ın Severanbe Tarihi (1682), Morelly'nin Basiliade'ı (1745), Gabriel Mably'nin Kentteşlerin Hukuk ve Görevleri (1765), Etienne Cabet'nin Icare'ye Yolculuk'u (1842) kovalamıştır. Bütün bu yapıtlar mal ortaklığı ve insan eşitliği temeline dayanan yeni örgütler düşlemektedirler. Bu romanımsı tasarıların yanında ve gene salt düşünsel alanda olmak üzere Jean-Jacques Rousseau (1712-1778), Gracchus Babeuf (1760-1797), Charles Fourier (1772-1737), Saint Simon (1760-1815), Simon de Sismondi (1773-1842), Pierre Leroux (1796-1871), Robert Owen (1771-1858), Louis Blanc (1813-1882), Rodbertus (1805-1875), Mikhail Bakunin (1814-1876), Blanqui (1805-1881), Ferdinand Lasalle (1825-1864), Joseph Proudhon (1809-1856)un çeşitli yapıtları ve denemeleri düşçü toplumculuğun en ünlü örnekleridir. Bütün bu yazar ve düşünürler yeni bir toplumsal düzen gereğini savunmuşlar, zaman zaman olağanüstü buluşlarla gerçeğe yaklaşmışlar,ne var ki toplumculuğu bilimsel deney ve gözlemlere dayanan bilimsel temeline oturtamamışlardır. Düşçü toplumculuk, bilimsel toplumculuğa geçmek için zorunlu bir evredir. Bilimsel toplumculuğun kurucularından Friedrich Engels (1820-1895) bu zorunluğu şöyle belirtmektedir: "Tam gelişmeye ulaşmamış ekonomik koşullara bağlı bulunan toplumsal sorunların çözümleri, salt düşünce ve hayal gücüyle insan kafasında beliriyordu. Toplum, alışılmış davranışlara aykırı davranışlar göstermekteydi. Öyleyse düzenin yeniden kurulması gerekliydi. Yeni ve kusursuztoplumsal bir sistem kurulması gerekiyordu. Bu sistemi propaganda yoluyle to4pluma kabul ettirmek ve gerektiğinde örnekler göstermek zorunluydu. Demek ki bu yeni sistemler birer ütopya olmak zorundaydılar. Ayrıntılarına inildiği ölçüde de fantastik sistemler haline dönüşüyorlardı"... Bilimsel toplumculuk, Karl Marx'la (1818-1883) Friedrich Engels (1820-1895)in ortak bir çalışmayla kurdukları diyalektik ve tarihsel özdekçilik öğretisine dayanır ve emeğin gittikçe toplumsallaşmasına karşı üretim araçları üstündeki mülkiyetin gittikçe bireyselleşmesi çelişmesini taşıyan anamalcılık düzeni aşılarak gerçekleşir. Üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki bu çelişme, toplumculuğa dönüşümü zorunlu kılmaktadır. İnsanlık, köstekleyici çelişmenin ortadan kalkmasıyle yeni bir hız ve güçle gelişmeye başlayacaktır. Bir insanın bireysel gelişmesi ancak bütün insanlığın ntoplumsal gelişmesiyle mümkündür. Tarihsel süreçte köleci üretim düzeni sadece köle sahiplerini, feodal üretim düzeni sadece toprak sahiplerini, anamalcı üretim düzeni sadece üretim araçları sahiplerini geliştirmiştir. İnsanlığın gelişmesi bu yüzden çok sınırlı ve kısır kalmıştır. Ne var ki belli bir gelişme süreceinde insanlık bu sınırlı ve kısır evrelerden geçmek zorundaydı. Bu zorunluk, anamalcı üretimin çelişmelerinin keskinleşmesiyle toplumculuğa dönüşümü de içerir. Bu çelişmenin asılması, üretim araçlarının topluma mal ledilmesiyle gerçekleşir. Bu, genel olarak mülkiyetin ortadan kalkmasını değil, tam tersine, genel olarak mülkiyetin gerçekleşebilmesi için sadece mülkiyetin anamalcı üretime özgü biçiminin, üretim araçları üstündeki özel mülkiyetin ortadan kalkmasını gerektirir. Nitekim feodal düzen köleci üretim düzenine özgü köle mülkiyetini, anamalcı düzen feodal üretim biçimine özgü toprak mülkiyetini ortadan kaldırmakla gerçekleşmiştir. Bu süreç, toplumun nesnel yasalarla gelişmesi sonucu olarak zorunlu bir süreçtir. Tarihsel süreçte birbirlerini izlemiş olan bütün bu sosyo-ekonomik toplum biçimlenmeleri kendi yasalarını da birlikte oluşturmuşlardır, ne var ki her toplum biçiminin özel yasaları toplumsal evrimin genel yasasıyle bağımlıdır. Bu genel yasa da üretim güçleriyle üretim ilişkilerinin uygunluğu yasadır. Belli bir sosyo-ekonomik formasyon bu uyğunluğun sürdüğü sürece gelişebilir, bu uygunluk bozulmkala gelişme durur ve dönüşüm zorunlu olur. Toplumcu üretim düzeni, üretim araçları üstündeki özel mülkiyetin yerine toplumsal mülkiyeti, anamalcının kâr amacının yerine, insanların ihtiyaçlarının karşılanması amacını, fiyat mekanizmasının yerine plan mekanizmasını koyar. Üretim, bütünüyle, anamalcının geleceğine değil, insanlığın geleceğine yönelir. Bilim ve kültür çok büyük bir hızla gelişir. Nedenleri ortadan kalkacağı için savaşlar, israflar ve bunlara bağlı birçok kötülükler de ortadan kalkar. Birey olarak insan özgür gelişme olanaklarına kavuşur. Makinelerin anamalcı üretim özgü kullanma biçimi de ortadan kalkar; makineler insan emeğine rekabet etmek ve anamalcıya böylelikle daha fazla kâr sağlamak için değil, insanların kültürel uğraşılarına ve gerçek dinlenmelerine daha fazla zaman bırakmak için kullanılır, insanca olmayan kaba işler makinelere gördürülür. Bütün bunların sonunda insanlık öncesi çağı aşılır ve gerçek insanlık çağı başlar. bkz. Tarihsel Özdekçilik, Toplum, Anamalcılık, Sağcı Toplumculuk.